HABER ARAMA
Ordu Nöbetçi Eczaneleri
HABER ARŞİVİ
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
ANKET
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
  • Gayet Güzel
  • Kullanışlı
  • Beğenmedim
SON DAKİKA HABERLER
Ordu Havaalanı Transfer Samsun Havaalanı Vip Transfer
29 Eylül 2018 Cumartesi Saat: 11:49

YILMAZ; “EĞİTİMDE KÖKLÜ DEĞİŞİME GEREKSİNİM VAR!”

KESK’e bağlı EĞİTİM SEN Ordu Şubesi Başkanı Sezgin Yılmaz, 2018-2019 eğitim-öğretim döneminin başlamasıyla birlikte önemli değerlendirmelerde bulundu. Eğitimde ki sorun, talep ve beklentilere dikkat çeken Yılmaz, muhabirimiz Semra Ge
YILMAZ; “EĞİTİMDE KÖKLÜ DEĞİŞİME GEREKSİNİM VAR!”

KESK’e bağlı EĞİTİM SEN Ordu Şubesi Başkanı Sezgin Yılmaz, 2018-2019 eğitim-öğretim döneminin başlamasıyla birlikte önemli değerlendirmelerde bulundu. Eğitimde ki sorun, talep ve beklentilere dikkat çeken Yılmaz, muhabirimiz Semra Gençosmanoğlu’nun sorularını yanıtladı.

Semra GENÇOSMANOĞLU: Sayın Yılmaz, röportaj sayfamıza hoşgeldiniz. Eğitim-Öğretim dönemi başladı. Öncelikle Türkiye genelinde Okul Öncesi Eğitimde Okul, Öğrenci, Öğretmen Sayısı ve Okullaşma Oranları ne durumda? Bu konuda ki tespitleriniz nelerdir?

 

Sezgin YILMAZ: Hoşbulduk Semra hanım. Evet, MEB verilerine göre, 4+4+4 uygulanmadan önce, 2011-2012 eğitim öğretim yılında, 25 bin 172 okul öncesi eğitim kurumu ve bu kurumlarda 1 milyon 59 bin öğrenci varken, 4+4+4 uygulamasının ilk yılında, okula başlama yaşının 60-66 aya düşürülmesi nedeniyle, okul sayısı bin 616 azalışla 23 bin 556’ya, öğrenci sayısı ise 953 bine gerilemiştir. Sonraki yıllarda okul ve öğrenci sayısı azalmaya devam etmiş, son birkaç yılda çok az artış göstermiştir.

Okul öncesi eğitimde beklenen artışın bir türlü görülmemesinin en önemli nedeni, 4+4+4 dayatmasının ilk yılında okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydettirilmiş olmasıdır. MEB’in, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının bütün itirazlarına rağmen okula başlama yaşını düşürmesi, telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkarmış ve okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarının beklenenin altında artmasına neden olmuştur.

Eğitim sürecinin en önemli kademelerinden birisi olan okul öncesi eğitimde Türkiye, OECD ülkeleri içinde son sıradaki yerini korumaktadır. Hükümet daha önce okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirileceğini açıklamasına rağmen, 4+4+4 ile birlikte bu hedefinden vazgeçmiş ve diğer eğitim kademelerinde olduğu gibi okul öncesi eğitimde de özel öğretimi teşvik edici, velileri özel okul öncesi öğretim kurumlarına yönlendiren adımlar atmıştır. Bu adımların sonucunda, MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre, 2017-2018 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle özel okul öncesi eğitim kurumlarının toplam içindeki payı ciddi anlamda artmıştır. 

2012-2013 eğitim öğretim yılında 4+4+4 sistemine geçilmesiyle birlikte okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula başlatılması nedeniyle okullaşma oranı, bütün yaş gruplarında önce düşmüş, son iki yılda ise kısmi bir artış görülmüştür. 2012-2013 eğitim öğretim yılı sonunda MEB’in ilkokula başlama yaşını 66 aydan 69 aya çekmesi sonucunda, okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranında bir önceki yıla göre göreceli bir artış yaşanmıştır.

MEB’in her fırsatta çok önemsediğini iddia ettiği okul öncesi eğitimde, artan çağ nüfusuna rağmen okul ve öğrenci sayısında hala istenilen seviyelere ulaşılamamış olması dikkat çekicidir. 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle okul öncesi çağdaki 3-5 yaş grubu çocukların sadece % 38.52’si, 4-5 yaş grubunun % 50.42’si, 5 yaş grubunun ise % 66.88’i okul öncesi eğitim alma şansına sahip olmuştur.

Okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarına il bazında bakıldığında olumsuz bir tablo ortaya çıkmaktadır. Örneğin 15 milyonu aşkın nüfusuyla Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’da okul öncesi eğitimin durumu içler acısıdır. İstanbul’da okul öncesi eğitimde okullaşma oranı 3-5 yaş grubunda net % 31,92, 4-5 yaşta net % 40,46, 5 yaşta net % 53,53 ile Türkiye ortalamasının çok altındadır. Okul öncesi eğitimde her üç yaş grubunda da Türkiye ortalamasının altında olan iller İstanbul, Ankara, Adana, Kahramanmaraş, Osmaniye, Yozgat, Gümüşhane, Erzurum, Bayburt, Ağrı, Kars, Iğdır, Elazığ, Van, Muş, Bitlis, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin’dir. 

Okul öncesi eğitim, eğitim-öğretim sisteminin temelidir. Eğitimin temel bir aşaması olan ve bütün çocuklara sağlanması gereken okul öncesi eğitime, gerekli altyapı ve program hazırlıkları yapılmadan geçilmesinin sıkıntıları sürmektedir. Anaokullarında ya da ana sınıflarında yeterli öğretmen, personel, pedagog ve sosyal hizmet uzmanı bulunmaması okul öncesi eğitimin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına alınarak yaygınlaştırılmalı, yeterli sayıda ve mesleki eğitim almış öğretmen, sosyal hizmet uzmanı ve personel alımı yapılmalı, kamuya ait okul öncesi eğitim kurumu sayısı arttırılmalıdır. MEB’in herhangi bir altyapı çalışması yapmadan ve okul öncesi eğitimi ülke çapında yaygınlaştırmak için gerekli adımları atmadan % 100 okullaşma hedefine ulaşabilmesi mümkün görünmemektedir.

 

Semra GENÇOSMANOĞLU: Kamusal eğitimin devlet eliyle tasfiyesi ve özel okul sayıları hakkında ki düşünceleriniz nelerdir?

 

Sezgin YILMAZ: Eğitim Sen, ilk gündeme geldiği günden itibaren eğitimde 4+4+4 dayatmasına yönelik olarak siyasi iktidarın iki temel hedefi olduğunu vurgulamıştır. Bunlardan birincisi 4+4+4 düzenlemesinin asıl amacını oluşturan kamusal eğitimi zayıflatmak, kamu kaynaklarını özel okullara aktararak özel okulları doğrudan devlet desteği ile güçlendirmektir. İkinci temel hedef ise siyasi iktidarın eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çizgisinde biçimlendirerek, ‘tek din, tek mezhep’ anlayışı ve ‘inanç istismarı’ üzerinden eğitimi dinselleştirme uygulamalarını hayata geçirmektir.

MEB’in her yıl açıkladığı örgün eğitim istatistikleri, devlete ait ilkokul ve ortaokul sayısının belirgin bir şekilde azalırken, özel ilkokul, ortaokul ve lise sayısının ve bu okullara yönlendirilen öğrenci sayısının dikkat çekici bir şekilde artmaya başladığını göstermektedir.

Eğitimde 4+4+4 dayatmasının sonrasında yıllar içinde devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken, her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış sürmüştür. Eğitimde 4+4+4 uygulamasının başlamasından bu yana devlete ait ilkokul sayısının 4 bin 828 azalması dikkat çekicidir. Aynı dönemde devlet okullarına giden öğrenci sayısındaki azalış ilkokulda556 bini, ortaokulda ise326 bini bulmuştur.

Türkiye’de 2017-2018 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle toplam 11 bin 694 özel öğretim kurumu (okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise) bulunmaktadır. 4+4+4 öncesinde Türkiye’deki özel okulların (4 bin 664 adet) resmi okullara oranı yüzde 10’dur. Eğitimde 4+4+4 dayatması ile belirgin artış gösteren özel okulların resmi okullara oranı 2017-2018 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle yüzde 18’e dayanmıştır.

Türkiye’de faaliyet yürüten özel okullar altın çağını yaşamaktadır. Özel okul ve özel okula giden öğrenci sayıları tüm zamanların rekorunu kırmıştır. Eğitimde 4+4+4 uygulaması öncesinde Türkiye’de 4 bin 664 özel okul (2.848 özel okul öncesi, 931 özel ilköğretim, 885 özel lise) bulunmaktayken, 4+4+4 düzenlemesi ile birlikte özel okul sayısı 11 bin 694’e (5.218 özel okul öncesi; 1.618 özel ilkokul; 1.869 özel ortaokul; 2.989 özel lise),aynı dönemde toplam öğrenci sayısı ise 535 bin 788’den 1 milyon 352 bine yükselmiştir.

Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin tarihte hiç olmadığı kadar hızlı gerçekleştiği görülmektedir. Bu durum, kamusal eğitimin hükümet ve MEB işbirliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle ihya edildiğinin kanıtıdır. Benzer bir durumu özel ortaöğretimde de gözlemlemek mümkündür.

 

Semra GENÇOSMANOĞLU: Peki bu durumda Özel Ortaöğretimde okul, öğrenci ve öğretmen sayılarında durum nedir?

 

Sezgin YILMAZ: Hükümetin özel okulları teşvik politikası içinde özel ortaöğretim kurumlarının ayrı bir yeri bulunmaktadır. Dershanelerin özel okullara/temel liselere dönüştürülmesi sürecinin de etkisiyle özel ortaöğretim kurumlarının sayısı 2017-2018 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle tarihin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Eğitimde 4+4+4 öncesinde Türkiye’de sadece 885 özel lise varken, son altı yıl içinde tamamen hükümet ve MEB işbirliğiyle özel lise sayısı yaklaşık 3 kat artmıştır. Benzer bir şekilde 4+4+4 öncesinde özel liselere giden öğrenci sayısı 138 bin 164 iken aradan geçen süre içinde tam 4 kat artış göstermiştir.

Velilerin çocuklarını özel okullara yöneltmesinde devlet okullarının 4+4+4 nedeniyle yaşadığı tahribatın, özellikle devlet okullarında yaygınlaşan yoğun dinselleşme pratiklerinin belirleyici olduğunu belirtmek gerekir. Zorunlu-seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar gibi pek çok neden birçok velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiştir. 

Ayrıca eğitimde 4+4+4 öncesinde, 2011-2012 eğitim öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken, son altı yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda okul sayısı 8,5 kat artmış ve 2017-2018 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle bu sayı 383 olmuştur. Aynı dönemde özel meslek liselerine giden öğrenci sayısı ise tam 25 kat artış göstererek 4 bin 348’den 109 bin 113’e yükselmiştir. Özel meslek liselerinde ve teknik liselerde okul sayısı 8,5 kat artarken öğrenci sayısının 25 kat artmış olmasının en temel nedeni, devletin özel mesleki ve teknik liselere giden öğrenci başına değişen miktarlarda doğrudan parasal destek sunmasıdır.

MEB, eğitimin gittikçe daralan kamusal niteliğini tamamen ortadan kaldırmaya çalışırken, öğrenci ve velileri açıkça özel okullara yönlendirme politikasını sürdürmektedir. Özellikle 4+4+4 düzenlemesi sonrasında, velilerin ekonomik koşullarını zorlayarak çocuklarını özel okullara göndermesi, teşvik politikaları ile özel okul sayılarının ve bu okullara giden öğrenci sayısının ciddi anlamda artmasını beraberinde getirmiştir.

 

Semra GENÇOSMANOĞLU: Sürekli İmam Hatip okullarında iktidar destekli artışın tüm hızıyla sürdüğünü iddia ediyordunuz. Bununla ilgili düşünceleriniz yine aynı mı?

 

Sezgin YILMAZ: Eğitim sistemini dini kurallar ve referanslara göre biçimlendirme süreci, eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında belirgin bir şekilde artmış, yıllarca dini eğitim kurumları olarak bilinen imam hatip okulları tartışması yeniden alevlenmiştir.

AKP iktidarının eğitimin en temel sorunlarına çözüm üretmek yerine, yıllardır siyasal olarak istismar ettiği imam hatiplerin sayısını arttırma derdine düşmesi, bazı il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin yazılı ve sözlü talimatları ile öğrencilerin imam hatiplere yönlendirilmesiyle imam hatip sayısı yeniden yükselmeye başlamıştır.

En önemli nedeni MEB’in imam hatip ortaokullarına yönelik özel politikalarıdır.

MEB, devlet okullarına ihtiyacı kadar ödenek ayırmayıp, eğitimin finansmanı için elini velilerin cebinden çıkarmazken, imam hatip okulları söz konusu olunca bütün parasal kaynakları ve imkanları seferber etmektedir.

Yıllardır siyasal istismar konusu olan imam hatip okulları her açıdan desteklenerek, tüm masrafları devlet tarafından karşılanarak, özellikle yoksul ailelerin çocuklarını bu okullara göndermeleri yönünde çalışmalar yapılmaktadır.

Özellikle okul kayıt dönemlerinde adrese dayalı kayıt sistemi nedeniyle çok sayıda çocuk otomatik olarak imam hatip ortaokuluna kaydedilmekte, aileler çocuklarını başka okula aldırmak istediklerinde çeşitli engellerle karşılaşmaktadır.

 

4+4+4 öncesinde 2011-2012 eğitim öğretim yılında 537 imam hatip lisesinde (İHL) 268 bin 245 öğrenci varken 2017-2018 eğitim öğretim yılında İHL sayısı bin 604’e, bu okullarda okuyan öğrenci sayısı ise 514 bin 806’ya yükselmiştir. 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle açık öğretim imam hatip lisesinde okuyan 112 bin 697 (önceki 138 bin 802) öğrenciyi de eklediğimizde, Türkiye’de İHL’lerde okuyan öğrenci sayısı, toplamda 627 bin 503’tür.2016-2017 eğitim öğretim yılından itibaren okul sayısı 152 adet artmış olmasına rağmen öğrenci sayısındaki artışın 8 bin 290 ile sınırlı kalması (okul başına 55 öğrenci) dikkat çekicidir. Çok sayıda devlet okulunda kalabalık sınıf sorunu varken, yeterli talep olmamasına rağmen İHL yapımına devam edilmesi büyük bir çelişkidir. Türkiye’de imam hatip okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı Milli Eğitim Bakanlığı’nın üstün gayretleri ve devletin bütün imkânlarını seferber etmesi sonucunda 1 milyon 350 bin 611’e çıkmıştır.

MEB’in 92 milyar TL’lik 2018 bütçesinden eğitim yatırımları için ayrılan kısmının üçte biri (yüzde 35) ‘din öğretimi’ne ayrılmış, böylece Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'nün MEB bütçesi içindeki payı, 2017’ye göre yüzde 68 artırılmıştır. Dini eğitimde payı 7,7 milyar TL’ye çıkaran bakanlık, bütçesinin yüzde 7’sine denk gelen bu kaynağın neredeyse tamamını (yüzde 96) imam hatip liseleri için ayırmıştır.

MEB, kamu okulları karşısında özel okullara her fırsatta ayrıcalık tanırken, benzer bir durum imam hatip okulları için de geçerlidir. Fiziki altyapı sorunları en az olan, teknik olarak en donanımlı okullar imam hatibe dönüştürülmüştür. Yıllardır çok sayıda devlet okulu ödenek yetersizliği nedeniyle birçok sorunla baş başa bırakılırken, imam hatip okullarının ödenek talepleri anında yerine getirilmiştir. Bugüne kadar özel okullar ve imam hatip okulları konusunda eğitimle ilgili hemen her konuda ayrımcılık yapmayı kendisine görev edinmiş olan MEB, bu konuda da ayrımcı uygulamalarını sürdürmüştür. Türkiye’de hiçbir okul türü diğerlerine göre ayrıcalıklı olmamalı, MEB politika geliştirirken ve bu politikaları uygularken bütün eğitim kurumlarına eşit mesafede yaklaşmalıdır.

 

Semra GENÇOSMANOĞLU: Sayın Yılmaz, peki sonuç itibarıyla nasıl bir kanaat ortaya koyabilirsiniz?

 

Sezgin YILMAZ: Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan ve katlanarak artan sorunlar, MEB’in yayımladığı örgün eğitim istatistiklerine çeşitli yönleriyle yansımış bulunmaktadır. Açıklanan resmi veriler, eğitimin içler acısı durumunu gözler önüne sermekte, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığı görülmektedir.

Okulların eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştırıldığı, öğrencilerin yarış atı gibi sınavdan sınava koşturulduğu, öğretmenlerin mülakat sınavı ile sözleşmeli istihdam edilerek esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın arttığı, eğitimde farklı dil ve kimliklerin dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin ülkemize ve çocuklarımıza olumlu bir katkı yapması mümkün değildir.

Eğitimde siyasal kadrolaşma uygulamalarının yukarıdan aşağıya doğru organize bir şekilde gerçekleştirilmesi, okullarda yaşanan şiddetin artması, eğitim emekçilerine yönelik çeşitli saldırı ve tehditlerin (ihraç, açığa alma, sürgün vb.) sürmesi gibi uygulamalar, tıpkı ülke genelinde olduğu gibi, okullarımızın ve üniversitelerin fiilen kışla ya da cezaevi haline getirilmesine neden olmuştur.

Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine, sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ilkeler doğrultusunda verilmesine kadar her alanda eğitimin demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır.

Eğitimde ırkçı, etnik ayrımcı, dışlayıcı, cins ayrımcı, farklı kültürleri yok sayan ve piyasacı öğelerin olmamasını istiyoruz. Eğitim bütün insanlar için cinsiyeti, etnik kimliği, dili, inancı ne olursa olsun temel bir insan hakkı olarak görülmeli, herkes eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanmasını istiyoruz…

Zorunlu ve ‘zorunlu seçmeli’ din dersi uygulamasının olmadığı, devlet bütün inançlar karşısında eşit ve tarafsız olduğu, inanç istismarı ve ayrımcılığının olmadığı bir eğitim sistemi istiyoruz. Eğitim süreci egemen ideolojinin değil, özgür düşüncenin önünü açacak, çocukların zihinsel gelişimlerine yardımcı olacak biçimde yeniden düzenlenmeli, eğitimde demokratik, bilimsel ve evrensel ilke ve değerlerin referans alınmasını istiyoruz…

Sınav merkezli olmayan, bireyciliğin ve rekabetin kışkırtılmadığı, çocukların ilgi ve yeteneklerine göre eğitim alabildiği bir eğitim sistemi istiyoruz. Herkesin eşit, parasız, bilimsel, demokratik, laik eğitim hakkından yararlanmasının sağlanmasını istiyoruz. Eğitimin Türk-İslam sentezci ve piyasacı temelde şekillenmiş, eleştirmeyen, sorgulamayan, bencil bireyler yetiştiren yapısının tamamen değiştirilmesini; eleştiren, sorgulayan ve kendi geleceğine sahip çıkacak sağlıklı nesiller yetiştirilmesinin hedeflenmesini istiyoruz.

Kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel eğitimin önündeki engellerin kaldırılması için somut adımlar atılmalı, eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımlarına derhal son verilmelidir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik eğitim hakkı için mücadelemizi arttırarak sürdüreceğimiz bilinmelidir.

 

Semra GENÇOSMANOĞLU: Efendim, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyor, 2018-2019 eğitim-öğretim yılında başta şahsınıza, tüm öğrenci ve öğretmenlerimize başarılar diliyoruz.

 

Sezgin YILMAZ: Semra hanım bende çok teşekkür ediyor, yayın hayatınızda size ve Ordu Yeni Haber Gazetesi ailesine başarılarının devamını diliyorum.

 


Haber Yorumları ( 0 Adet)

Adınız
E-mail Adresiniz
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Habere Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?

Son Haberler

 

Ordu Yeni Haber Gazetesi Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz :
Email Adresiniz :
Arkadaşınızın İsmi :
Arkadaşınızın E-Mail Adresi :
Varsa Mesajınız
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız