HABER ARAMA
Ordu Nöbetçi Eczaneleri
HABER ARŞİVİ
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
ANKET
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
  • Gayet Güzel
  • Kullanışlı
  • Beğenmedim
SON DAKİKA HABERLER
Ordu Havaalanı Transfer Samsun Havaalanı Vip Transfer
21 Eylül 2019 Cumartesi Saat: 11:07

PALA: ÜCRETSİZ EĞİTİM BÜTÇE PLANLAMASI YAPILSIN!

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) Ordu Şube Başkanı Hikmet Pala, gazeteci Şafak Deliçakar’a verdiği röportajda 2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı başında eğitimin durumunu değerlendirdi.
PALA: ÜCRETSİZ EĞİTİM BÜTÇE PLANLAMASI YAPILSIN!

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) Ordu Şube Başkanı Hikmet Pala, gazeteci Şafak Deliçakar’a verdiği röportajda 2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı başında eğitimin durumunu değerlendirdi.

Pala, röportajda ayrıca eğitime ayrılan harcamalar, eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar ve yardımcı hizmetli ile memurların da sorunlarına dikkat çekerek Milli Eğitim Bakanlığına uyarı ve tavsiyelerde bulundu.

Şafak DELİÇAKAR: Sayın Pala, haftanın röportajı sayfamıza hoş geldiniz. Öncelikle 2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı başında eğitimin durumunu değerlendirmenizden başlamak istiyorum. nasıl başladık? Ne gibi sorunlar bizi bekliyor?

Hikmet PALA: Hoşbulduk sayın Deliçakar. Evet, 2019-2020 eğitim-öğretim yılı 9 Eylül Pazartesi günü başlayacaktır. Resmi ve özel öğretim kurumlarında görev yapan 1 milyonu aşkın öğretmen  ve 18 milyona yakın öğrenci her yıl olduğu gibi bu yıl da çok sayıda sorun eşliğinde yeni eğitim öğretim yılına adım atacaklar.

Eğitimin niteliğinde yıllar içinde yaşanan gerileme, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleşme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocukların dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, öğretmenlerin mesleki gelişimine yönelik piyasacı müdahaleler, çocukların barınmak zorunda bırakıldıkları yurtlarda taciz ve istismara uğraması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu ve bunun gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin belli başlı sorunları olarak dikkat çekmektedir.

Türkiye’de son bir yıl içinde belirginleşen ekonomik kriz ve yüksek enflasyon nedeniyle halkın satın alım gücünün düşmesi nedeniyle 2019-2020 eğitim-öğretim yılında öğrenci velilerinin yapacakları eğitim harcamaları belirgin bir şekilde artmıştır. Eğitime ilk kez adım atacak olan pek çok öğrenci hangi şartlarda eğitime başlayacağının farkında olmasa da, okulların açılmasına sayılı günler kala öğrenci velilerini şimdiden çok sıkıntılı bir telaşın sardığını söylemek mümkündür. Her geçen yıl istikrarlı bir şekilde artan eğitim harcamaları, giderek bozulan gelir dağılımıyla birlikte öğrenci velilerinin bütçesini ciddi anlamda zorlar hale gelmiştir.

Herkese eşit ve parasız eğitim ilkesi ve kamusal eğitim anlayışı terk edilerek benimsenen piyasacı eğitim politikaları, eğitim hizmetinin bedelinin hizmetten yararlananlar tarafından ödenmesini, öğrenci ve velilerin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedefleyerek toplumdaki sınıf farklılıklarını daha da belirgin hale getirmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar, farklı bölgeler birbirleriyle rekabet eder hale getirilerek eğitim hizmetleri büyük ölçüde piyasa kurallarına teslim edilmiştir.

MEB eliyle ve bir devlet politikası olarak açık ilkokul/ortaöğretim uygulamaları yaygınlaştırılmıştır. Dünya genelinde istisnai bir durum olarak uygulanan (engelli öğrenciler, örgün eğitime katılma imkânı olmayanlar vb.) açıktan eğitimin yaygınlaştırılmasından kaynaklı yaşanan sorunların çözümü için bugüne kadar hiçbir somut adım atılmamıştır. Sadece son beş yılda açık öğretime giden öğrenci sayısı yüzde 65 artarak 1,5 milyonun üzerine çıkmıştır.

Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar yıllardır görmezden gelinmeye çalışılsa da, eğitim sorunu halkın en temel gündemini oluşturmayı sürdürmektedir. Çocuklarımız eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk yaşta evlilikleri önlemeye yönelik adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar; eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanamamaktadır. Bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizlikler, anadilinde eğitim gibi en temel sorunlar, yeni eğitim öğretim yılına girilirken iktidarın ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) çözmek için hiçbir somut adım atmadığı temel sorun alanlarıdır.

Çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanması için hiçbir somut adım atılmazken, ‘çocuk işçiliği’ sorununun sürmesi, okullarda, cemaat yurtlarında ve kurslarda çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddetin artışı eğitim sisteminde yaşanan sorunlardan ayrı değildir. Türkiye’de çeşitli nedenlerle eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili Türkçe olmayan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajları günden güne artarak devam etmektedir.

Toplumsal yaşamın her alanında görülen cinsiyetçilik ve cinsiyetçi uygulamaların en yoğun görüldüğü alanların başında eğitim gelmektedir. Cinsiyetçi ve cins ayrımcı uygulamalar okullarda etkili şekilde üretilmeye devam etmekte, geleneksel cinsiyet rolleri aile, okul, hukuk, ahlak, din ve medya tarafından sistemli bir şekilde çocuklara aktarılmaya çalışılmaktadır. Bu durum ülkemizde giderek artan ‘kadına yönelik şiddetin’ en temel nedenlerinden birisidir.

Türkiye’de milyonlarca çocuk ve gencin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasını engelleyen, eğitimi kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda alt-üst etmek için yıllardır uğraşanların ülkeyi ve eğitim sistemini getirdiği nokta içler acısıdır.

Şafak DELİÇAKAR: Eğitime ayrılan kamusal kaynaklar azalıyor, özel harcamalar artıyor. Bu konuda neler dersiniz?

Hikmet PALA: Türkiye’de eğitime yapılan harcama oranı OECD ortalamasının yarısından az olup, Türkiye OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra eğitime en az harcamanın yapıldığı ülke olmayı sürdürmektedir. OECD ortalamasında ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde kamu kaynaklarından yapılan harcama eğitim harcamalarının yüzde 90’ını, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan harcamalar ise yüzde 9’unu oluşturmaktadır. Türkiye’de ise eğitimde yaşanan ticarileşmenin sonucu olarak kamusal eğitim harcamalarının oranı yüzde 75, hanehalkı ve özel kaynaklardan yapılan eğitim harcamalarının oranı yüzde 25’tir.

OECD ülkeleri ortalaması okulöncesi eğitimde 8 bin 759; ilköğretimde 8 bin 631, ortaöğretimde 10 bin 10 ve üniversitede 15 bin 656 ABD dolarıdır. Türkiye’de aynı harcamaları TÜİK’inson olarak yayınladığı 2017 Eğitim Harcamaları istatistikleriyle karşılaştırmalı olarak ele aldığımızda;okulöncesi eğitimde 2 bin 5; İlköğretimde bin 591, Ortaöğretimde 2 bin 395 ve üniversitede 3 bin 736ABD dolarıdır. Türkiye ile diğer OECD ülkeleri arasında kademeler bazında yapılan harcamalara yönelik farklılıklar azalmak bir yana giderek artmaktadır. 

Şafak DELİÇAKAR: Kamusal eğitim adım adım tasfiye edilirken, bir yandan da özel öğretim teşvik ediliyor. Bu konuda ki düşünceleriniz nelerdir?

Hikmet PALA: MEB, eğitimin gittikçe daralan kamusal niteliğini tamamen ortadan kaldırmaya çalışırken, öğrenci ve velileri açıkça özel okullara yönlendirme politikasını ‘özel öğrenim teşviki’ gibi uygulamalar üzerinden sürdürmektedir. Özellikle 4+4+4 düzenlemesi sonrasında, velilerin ekonomik koşullarını zorlayarak çocuklarını özel okullara göndermesi, teşvik politikaları ile özel okul sayılarının ve bu okullara giden öğrenci sayısının ciddi anlamda artmasını beraberinde getirmiştir.

Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte kamusal eğitimin adım adım terk edilerek, özel öğretimin desteklenmesi ve teşvik edilmesinin açık bir devlet politikası haline geldiği görülmektedir. Özel öğretim alanında 4+4+4 düzenlemesi sonrasında ortaya çıkan tablo kamusal eğitimin hükümet ve MEB işbirliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle nasıl ihya edildiğinin kanıtı niteliğindedir. 

Şafak DELİÇAKAR: Eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar nelerdir?

Hikmet PALA: Yıllardır geçimlerini büyük ölçüde borçlanarak sürdüren, kredi ve borç batağına saplanan toplumun geniş kesimleri gibi, eğitim ve bilim emekçileri de yaşanan ekonomik krizden fazlasıyla etkilenmiştir. TL’deki aşırı değer kaybı, enflasyonunun hızla artması vb., sayıları bir milyonu aşkın eğitim ve bilim emekçisinin çalışma ve yaşam koşullarını ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir.

Eğitim emekçilerinin gerek çalışma gerekse yaşama koşulları açısından her geçen yıl, bir önceki yılı mumla aramaktadır. Öğretmenlerin, hizmetli ve memurların aldıkları maaşlar, yapılan işin önemi ve niteliği açısından bakıldığında, insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşamamaktadır. Maaşlardaki erime ve satın alım gücümüzdeki azalmaya rağmen 5. dönem toplu sözleşme görüşmelerinde 2020 için yüzde 4+4, 2021 için yüzde 3+3 maaş artışı yapılmıştır. İnsanca yaşam talebimizden son derece uzak olan böylesine düşük zam oranları ile ne geçinmek, ne de mesleğimizi sağlıklı bir şekilde icra etmek mümkündür.

Türkiye’de eğitim emekçilerinin yıllardır ekonomik sorunlarla boğuştuğu, yüzde 80’inin borç içinde yaşamını sürdürdüğü bilinen bir gerçektir. OECD verilerine göre Türkiye’de eğitim emekçileri çok çalışmakta, ancak emeğinin karşılığını alamamaktadır. Öğretmenlerimiz gerek çalışırken, gerekse emekli olduklarında ciddi anlamda geçim sıkıntısı yaşamaktadır.

Şafak DELİÇAKAR: Yardımcı hizmetli ve memurların sorunları hakkında ki görüşleriniz nelerdir?

Hikmet PALA: Eğitim, öğretim ve bilim hizmet alanında görev yapan, memur ve yardımcı hizmetler sınıfında çalışan arkadaşlarımız eğitimin görünmez kahramanlarıdır. Onların emeği ve alın teri olmaksızın okullarımızın, eğitim kurumlarının nitelikli kamu hizmeti üretmesi mümkün değildir.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarında 2018 sonu itibariyle 31 bin 355 yardımcı hizmetlinin görev yaptığını açıklamıştır. Türkiye’de 54 bin 732 devlet okulu olduğu dikkate alındığında, neredeyse her iki okula bir hizmetlinin düştüğü görülmektedir. Yardımcı hizmetlilere normal görevlerinin dışında görevler verilmesi, bunun karşılığında ücret, yevmiye, yolluk, yiyecek ve giyecek yardımı yapılmaması ve fazla mesai ücreti ödenmemesi gibi sorunları beraberinde getirmektedir.

Yardımcı hizmetlilere normal görevlerinin dışında görevler verilmekte, hatta yöneticilerin özel işlerini yapmaları istenmektedir. Bunun karşılığında ücret, yevmiye, yolluk, yiyecek ve giyecek yardımı yapılmamakta ve fazla mesai ücreti ödenmemektedir.

MEB’e bağlı okullarda 6-8 aylık sürede geçici olarak istihdam edilen İŞKUR aracılığıyla Toplum Yararına Çalışma Projesi kapsamında işe alınanlar, okul aile birliklerince ücret verilip çalıştırılanlar, günlük yevmiye ile geçici çalışanlar en temel haklarından mahrum bir şekilde çalıştırılmaktadır. Eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde büyük emekleri olan, ancak diğer emekçilerle eşit haklara sahip olmayan bu arkadaşlarımız, sanki kendilerine yüklenen her türlü angaryayı, tartışmasız yerine getirmek zorunda bırakılmaktadır. 

Hizmetli, memur ve teknisyenlerin özel hizmet tazminat oranları arttırılmalı, ek gösterge verilmeli, lisans ve ön lisans mezunu memurların unvan aranmaksızın 1. dereceye kadar yükselebilmeleri sağlanmalıdır. Hizmetli ve memurların, hafta içi ve hafta sonu mesai harici çalışmalarında ve belirlenen alanları dışında yapacağı işler için ek ücret ödenmelidir. Her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlere ödenen ‘eğitime hazırlık ödeneği’, eğitim işkolunda çalışan diğer eğitim emekçilerine de ödenmelidir. Fakülte ve yüksekokul bitiren, ayrıca bilgisayar bilenler, sınavsız olarak görevde yükselebilmelidir.

Şafak DELİÇAKAR: Eğitimde angarya çalıştırmaya itirazlarınız vardı. Devam ediyor mu bu itirazlar?

Hikmet PALA: MEB tarafından çeşitli proje ve uygulamalar çerçevesinde resen yapılan görevlendirmeler, çeşitli konularda sürekli yapılan anketler, çeşitli kurs, proje ve protokol etkinliklerine bağlı çalışmalara zorunlu katılım, ev ziyaretleri, eğitim koçluğu, birden fazla nöbet tutmaya zorlama, öğrenci servis araçlarının kontrolü ve öğrencilere nezaret edilmesi vb. gibi doğrudan öğretmenlik mesleğinin icrası ile ilgili olmayan çok sayıda angarya iş öğretmenlerin sınıf içindeki asli görevlerini yapmalarını önemli ölçüde engellemektedir.

Anayasanın 18. maddesine göre angarya çalışma ‘Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır’ ifadesiyle yasaklanmıştır. Anayasada açıkça belirtilmesine rağmen, son yıllarda tüm kamu kurumlarında olduğu gibi, eğitim alanında çeşitli adlar altında gündeme getirilen ‘angarya çalışma’ uygulamaları özellikle sendikalı ya da sendikasız tüm eğitim emekçilerinin olumsuz etkilediğinden eğitim emekçilerinin angarya niteliğindeki işleri azaltılarak, asli görevlerini daha rahat yapabilmeleri için gerekli adımlar atılmalıdır.

Eğitimde siyasal kadrolaşma uygulamalarının yukarıdan aşağıya doğru organize bir şekilde gerçekleştirilmesi, okullarda yaşanan şiddetin artması, eğitim emekçilerine yönelik çeşitli saldırı ve tehditler (ihraç, açığa alma, sürgün vb), eğitimin niteliğini olumsuz etkilemektedir.

Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin ve bilimsel eğitimin dışlanmaya çalışıldığı eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi 2019/2020 eğitim öğretim yılında da kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Şafak DELİÇAKAR: Son olarak Milli Eğitim Bakanlığına temel uyarılarınız nelerdir?

Hikmet PALA: EĞİTİM SEN olarak MEB'e 10 temel uyarımız! Tüm öğrencilerimizin eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz eğitimden yararlanmasını sağlayacak bütçe planlaması yapmak MEB ve siyasi iktidarın sorumluluğudur. Sorumluluğun gereği yerine getirilmelidir.

Tüm öğrencilerimizin eğitim hakkı uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Öğrencilerimizin eğitim hakkını tam ve baskı altında kalmadan kullanması gerekir. Öğrencilerimizi çırak olmaya özendiren politikalardan vazgeçilmelidir.

Yargı kararları uygulanmalı; Diyanet, dini vakıf ve dernekler ile yapılan protokoller sonlandırılmalıdır. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü' nün 'özerk' yapısına son verilmelidir. Anadolu liselerinde ikili eğitimden kaynaklı oluşabilecek güvenlik, sağlık, beslenme gibi sorunlara yönelik MEB önlem ve çözümler üretmelidir. Güvenlik sorununun çözümü için ücretsiz servis başta olmak üzere acil adımlar atılmalıdır.

2019-2020 eğitim öğretim yılında LGS sınavına girecek 1. 800 000 öğrencinin mağduriyet yaşamaması için gereken önlemler alınmalıdır. MEB öğrencilerin taleplerini toplamalı, okul gereksinimini belirlemeli ve bu gereksinimi karşılayacak önlemleri ‘Her öğrencinin istediği okulda eğitim alma hakkı vardır.’ ilkesini gözeterek yaşama geçirmelidir.

Proje okulları uygulaması sonlandırılmalıdır. Sözleşmeli, ücretli, güvencesiz çalışma biçimlerine; mülakat uygulamalarına son verilmelidir.  Öğretmen açığı kadar atama acilen yapılmalıdır.

Şafak DELİÇAKAR: Sayın Pala, verdiğiniz bilgiler ve yaptığınız değerlendirmeler için size teşekkür ediyor, 2019-2020 eğitim-öğretim yılında başta öğrencilerimiz olmak üzere tüm eğitim camiasına da başarılar diliyorum.

Hikmet PALA: Sayın Deliçakar, bende şahsıma ve Sendikamız adına bize bu fırsatı sağladığınız için teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

 

 

 

 

 

 


Haber Yorumları ( 0 Adet)

Adınız
E-mail Adresiniz
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Habere Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?

Son Haberler

 

Ordu Yeni Haber Gazetesi Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz :
Email Adresiniz :
Arkadaşınızın İsmi :
Arkadaşınızın E-Mail Adresi :
Varsa Mesajınız
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız