HABER ARAMA
Ordu Nöbetçi Eczaneleri
HABER ARŞİVİ
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
ANKET
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
  • Gayet Güzel
  • Kullanışlı
  • Beğenmedim
SON DAKİKA HABERLER
Ordu Havaalanı Transfer Samsun Havaalanı Vip Transfer
12 Ekim 2019 Cumartesi Saat: 10:07

EĞİTİM SEN’DEN, MEB’E 10 UYARI!

EĞİTİM SEN Ordu Şube Başkanı Sezgin Yılmaz, gazeteci Şafak Deliçakar’a verdiği röportajda eğitim sisteminde diyanet, dini vakıf ve dernekler ile Din Öğretim Genel Müdürlüğü’nün MEB’den Özerk bir yapı şeklinde hareket etmesi,
EĞİTİM SEN’DEN, MEB’E 10 UYARI!

EĞİTİM SEN Ordu Şube Başkanı Sezgin Yılmaz, gazeteci Şafak Deliçakar’a verdiği röportajda eğitim sisteminde diyanet, dini vakıf ve dernekler ile Din Öğretim Genel Müdürlüğü’nün MEB’den Özerk bir yapı şeklinde hareket etmesi, Anadolu Liselerinde ikili eğitime geçiş ve proje okulları üzerine değerlendirmelerde bulunarak KESK’in, MEB’e 10 temel kural üzerinden uyarı ve tavsiyelerde bulundu. 

Şafak DELİÇAKAR: Sayın Yılmaz haftanın röportajı sayfamıza hoş geldiniz. 2018-2019 eğitim-öğretim dönemi başladığında siz, eğitim sisteminde diyanet-dini vakıf ve derneklerin kuşatmasının sürdüğünü iddia etmiştiniz. Bu konuda ki endişelerinizi paylaşırmısınız?

Sezgin YILMAZ: Hoşbulduk sayın Deliçakar. Evet MEB uzun süredir eğitimin dinselleştirilmesi hedefiyle Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak protokoller imzalanmakta, yerellerde il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin katılımıyla çeşitli adlar altında toplantılar yapılmaktadır. Bugüne kadar MEB ile dini vakıf ve dernekler arasında imzalanan protokoller aracılığıyla çok sayıda okul, dini vakıf ve derneklerin temel faaliyet alanları haline gelmiş ya da getirilmiştir.

MEB’in asli görevleri, tıpkı bir hizmetin taşerona devredilmesi gibi, aksi yöndeki yargı kararlarına rağmen, çeşitli cemaatlere bağlı vakıf ve derneklere devredilmektedir. Bu tür ‘işbirliği protokolleri’ ile eğitim alanında ve tüm kamu kurumları üzerinde çeşitli dini vakıf ve cemaatlerin vesayet oluşturduğu, bu durumun da devredilemez bir kamusal bir hizmet olan eğitimin doğasına aykırıdır.

Danıştay 8.Dairesi, Eğitim Sen’in başvurusu üzerine bir kamu hizmeti olan eğitim öğretim hizmetinin, devlet hizmet alanı içerisinde ancak genel idare esaslarına göre memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi gerektiğine vurgu yaparak MEB ile Ensar vakfı arasında 2017 yılında imzalanan protokolün kanuna aykırı olduğunu açık bir şekilde karara bağlamıştır. Yargı kararı açık olmasına rağmen çok sayıda dini vakıf ve derneğin MEB ile işbirliği sürmektedir.

MEB’in son yıllarda kendi sorumluluğunda olması gereken eğitim alanını, Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklere açması son derece tehlikelidir. Devlet eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurumlara, dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapmamalı, özellikle eğitim sistemini dini kurallara göre değil, evrensel ve bilimsel gerçeklere, toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemelidir.

MEB’in görevi çocuk ve gençleri insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmek, temel insan hakları ve çocukların üstün yararını gözetecek, çocuk ve gençlerin kendini gerçekleştirebilmesi için mevcut bilgi birikimine ulaşmasına ve eleştirel düşünce becerisini kazanabilmesine olanak sağlayacak somut adımlar atmak olmalıdır. Dini vakıf ve derneklerin okullarda örgütlenmesine hizmet edecek her faaliyet yasa dışıdır ve kesinlikle kabul edilemez.

MEB kimi zaman çeşitli protokoller, kimiz zaman da fiili olarak okul kapılarını dini vakıf ve derneklere açmaktan derhal vazgeçmelidir. MEB ile dini vakıf ve dernekler arasında imzalanan tüm protokoller iptal edilmelidir. Hangi gerekçeyle olursa olsun eğitim alanının dini vakıf ve derneklerin temel faaliyet alanı haline getirilmesi uygulamalarına derhal son verilmeli, eğitimin yok olma noktasına getirilen laik, bilimsel ve kamusal niteliği güçlendirilmelidir.

Şafak DELİÇAKAR: Din Öğretim Genel Müdürlüğü’nün MEB’den Özerk bir yapı şeklinde hareket etmesi konusunu sorunlu olduğunu KESK olarak dile getirmiştiniz. Sorun nedir?

Sezgin YILMAZ: Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, MEB’e bağlı bir genel müdürlük olmasına rağmen bakanlıktan büyük ölçüde bağımsız, hatta kimi politika ve uygulamalarıyla MEB’in de üzerinde bir kurum gibi davranmaya başlamıştır.

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün özerkleşen yapısı, imam hatip okullarının da MEB’in okulları arasında ayrıcalıklı ve özel bir yere sahip olmasına neden olmaktadır.1739 sayılı yasanın 32. maddesiimam hatip liselerinin kuruluş amacını açıkça ortaya koymaktadır: “VII – İmamhatip liseleri: Madde 32 – İmam - hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığınca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır.

Kuruluş amacı yasayla açıkça belirlenmiş olmasına rağmen imam hatip liseleri bugün artık genel bir lise türüne dönüşme yolunda adım adım ilerlemektedir. Öyle ki, imamlık, hatiplik ve Kur’an kursu öğreticiliğine görevli eleman yetiştirmek için kurulması gereken bu liseler meslek liselerinin öğretim programları dışında kalan tüm programları uygulamaktadır.

Diğer bir ifade ile imam hatip liseleri öğretim programları açsısından diğer ortaöğretim kurumlarını da kapsar bir hale gelmiştir. MEB bünyesinde imam hatip liselerinin bu programları uygulaması ile ilgili bir onay sürecinin işlemediği açıkken, bu okulların öğrenciler tarafından tercih edilmek için bu programları uygulaması okullar ve genel müdürlükler açısından karmaşaya neden olmaktadır. Yeni açılan Anadolu, fen, sosyal bilimler,imam hatip lisesi gibi okul türleri 1739 sayılı yasada çizilen sınırların açık şekilde dışındadır. MEB ve Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı bu sorunu acilen çözmelidir.

Şafak DELİÇAKAR: Anadolu liselerinde ikili eğitime geçilmeye başlanmasına siz nasıl bakıyorsunuz?

Sezgin YILMAZ: MEB’in imam hatip ve meslek liseleri merkezli olarak şekillendirdiği ortaöğretim okullaşma politikası, yıllardır öğrencilerin çoğunluğunun bu okullara yönlendirmeyi hedeflemiş ancak sonuç tam tersi olmuştur. 2019 Liseye Geçiş Sınavı (LGS) sonucunda birçok ilde Anadolu liseleri kapasitesinin iki katı öğrenci kabul ederken, başta imam hatip liseleri olmak üzere, bazı liselerin kontenjanları bu yıl da büyük ölçüde boş kalmıştır.

2019 LGS verilerine bakıldığında okulların yüzde 56'sının imam hatipler ve meslek liselerinden oluştuğu görülmektedir. 2019’da sınavla öğrenci alacak okul sayısı 1526, bu okulların kontenjanı ise 139 bin 120’dir. Okul listeleri incelendiğinde 1526 okulun 855’i Anadolu imam hatip ve meslek liselerinden oluşmaktadır. Geçtiğimiz eğitim öğretim yılı başında ortaöğretime geçişte yerel yerleştirmede en çok tercih edilen okul türü olan Anadolu liselerindeki öğrenci sayısı imam hatip liselerini tercih etmek zorunda bırakılan öğrencilerin üç katı olmasına rağmen, imam hatip lisesi ve meslek lisesi sayılarının ısrarla arttırılmak istenmesi dikkat çekicidir. MEB, okul türleri arasında resmen ayrımcılık yapmakta ve ortaöğretim sistemini imam hatipler ve meslek liseleri merkezli olarak yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır.

MEB’in yanlış okullaşma politikasının bir sonucu olarak, 2019 LGS sonuçlarına göre öğrencilerin Anadolu Lisesi taleplerini karşılamakta zorlanan MEB, çareyi tam gün eğitim yapan Anadolu liselerinde yeniden ikili öğretime geçmekte bulmuştur. Tam gün eğitim veren Anadolu liselerinde yeniden ikili öğretime geçilerek kontenjan sorunu çözülmeye çalışılsa da, bu durumun okullardaki eğitimin niteliğinde yaratacağı olumsuzluklar yok sayılmakta ya da göz ardı edilmektedir. İkili eğitimden kaynaklı olarak öğrencilerin şafak vakti derse girip akşam karanlığında dersten çıkmalarına neden olacaktır.

MEB’in plansızlığı nedeniyle pek çok okulda ikili eğitime geçilmesi kontenjanların artması ve yerleştirme sorunlarının kısmen çözülmesiyle sonuçlansa da, bu durumun çeşitli altyapı sorunları ortaya çıkarması ve bu okullardaki eğitimin niteliğini ciddi anlamda olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır.

Öğrencilerin ilgi, yetenek, gereksinim ve tercihlerini dikkate almayan, okullaşma politikasını ve buna bağlı olarak kontenjanları bunlara göre oluşturmayan MEB’in yanlış politikaları nedeniyle öğrencilerin istediği okul türünde ve okulda eğitim alma hakkı açıkça ihlal edilmiştir. Velilerin, öğrencilerimizin en çok talep ettiği akademik liselerin sayısının ve kontenjanlarının artırılması, ekonomik kriz gerekçe gösterilerek durdurulan okul ve derslik yapımının hızlandırılmasıdır.

2019-2020 eğitim öğretim yılı 4+4+4 düzenlemesinin yaşama geçirilmesinin 8. yılı olması nedeniyle bu yıl LGS’ye girecek öğrenci sayısı yüzde 50 artış gösterecek ve 2020 yılında LGS’ye1 milyon 800 bin öğrenci girecektir. MEB bu durumu mutlaka göz önünde bulundurarak gerekli hazırlıklara zaman geçirmeden başlamalıdır.

Şafak DELİÇAKAR: Proje okulları hakkında neler söylemek istersiniz?

Sezgin YILMAZ: MEB tarafından 652 sayılı KHK’nın 37. maddesine eklenen 9. fıkra ile kurulan Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları’nı söz konusu değişiklik yapıldığı günden bu yana eleştirdik ve yakından takip ettik. Öğretmen atamasında ve idareci görevlendirmesinde keyfiyetin önüne açan yapısı ile proje okulları kadrolaşmanın en yoğun yaşandığı kurumlara dönüştü. Danıştay iki kez bu okullara duyuru yapılmadan öğretmen atanamayacağı ile ilgili yapmış olduğumuz başvuruyu kabul etti.

MEB yargı kararını uygulamak yerine, açıkça yargı kararlarına aykırı olmasına rağmen, proje okullarına duyuru yapmadan öğretmen atamayı sürdürdü. MEB söz konusu atama ve görevlendirmeleri iptal etmez ise Eğitim Sen önümüzdeki günlerde Danıştay kararından sonra yapılan tüm atamaları iptal istemiyle yeniden yargıya taşıyacaktır.

Proje okulları zaman içerisinde sadece iktidarın politik olarak kadrolaştığı kurumlar olmanın ötesine geçerek eğitimin piyasalaşmasının yoğun yaşandığı kurumlara dönüşmüştür. Okul müdürleri, proje okullarını adeta kendi özel işletmeleri gibi düşünerek, bu okulları alınacak öğretmenleri CV alarak seçmeye başlamıştır.

Ayrıca proje okullarında açılan kurslar eliyle dershaneler kamu okullarına taşınmaya başlamıştır. Bu kurslarda farklı okullarda da çalışan öğretmenlere de görev verilmesi, öğretmenler arasında rekabeti artırarak iş barışını yok etmekte, öğrencilerin kendi okulların dışındaki okullarda da kursa gidebilmesi öğrenci yararı gibi görünse de öğrenci ile okul arasındaki aidiyet duygusunu ortadankaldırmaktadır. Öğretmenlerin birbirleriyle rekabet etmesine neden olan bu uygulama ayrıcaöğretmen-öğrenci ilişkisini de zedelemektedir.

Kamuoyuna yansıyan çok sayıda iddia proje okullarının ciddi şekilde tartışılmasına neden olmaktadır. Öncelikle, bu okullara devam eden öğrencilerin akademik hazır bulunurluk seviyesi, bu okulların öğrencilerinin yükseköğretime devam talebini artırmaktadır. Bu durumda hem okulların dershane haline gelmesi, hem de bu okulların öğrencilerinin kimi dershanelere yönlendirilmesi ile ilgili iddiaları beraberinde getirmektedir.

Diğer okul türlerinde olduğu gibi, proje okulu uygulamasının kadrolaşma ve piyasalaşma dışında öğrenciler ve öğretmenler açısından olumlu bir sonuç üretmediği açıktır. Bu nedenle MEB proje okulları başta olmak üzere, ortaöğretimde okul türü anarşisine son vermelidir.

Şafak DELİÇAKAR: Eğitim Sen olarak MEB'e temel uyarılarınızı yineler misiniz? Hatırlamak için ne idi o uyarılarınız?  

Sezgin YILMAZ: Tüm öğrencilerimizin eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz eğitimden yararlanmasını sağlayacak bütçe planlaması yapmak MEB ve siyasi iktidarın sorumluluğudur. Sorumluluğun gereği yerine getirilmelidir.

Tüm öğrencilerimizin eğitim hakkı uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Öğrencilerimizin eğitim hakkını tam ve baskı altında kalmadan kullanması gerekir. Öğrencilerimizi çırak olmaya özendiren politikalardan vazgeçilmelidir.

Yargı kararları uygulanmalı; Diyanet, dini vakıf ve dernekler ile yapılan protokoller sonlandırılmalıdır. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü' nün 'özerk' yapısına son verilmelidir. Anadolu liselerinde ikili eğitimden kaynaklı oluşabilecek güvenlik, sağlık, beslenme gibi sorunlara yönelik MEB önlem ve çözümler üretmelidir. Güvenlik sorununun çözümü için ücretsiz servis başta olmak üzere acil adımlar atılmalıdır.

2019-2020 eğitim öğretim yılında LGS sınavına girecek 1. 800 000 öğrencinin mağduriyet yaşamaması için gereken önlemler alınmalıdır. MEB öğrencilerin taleplerini toplamalı, okul gereksinimini belirlemeli ve bu gereksinimi karşılayacak önlemleri ‘Her öğrencinin istediği okulda eğitim alma hakkı vardır.’ ilkesini gözeterek yaşama geçirmelidir.

Proje okulları uygulaması sonlandırılmalıdır. Sözleşmeli, ücretli, güvencesiz çalışma biçimlerine; mülakat uygulamalarına son verilmelidir.  Öğretmen açığı kadar atama acilen yapılmalıdır. Öğretmenlerin statüsü, çalışma koşulları, hakları, işe alım ve istihdam biçimine kadar her konuda öğretmenlerin söz ve karar hakkı gözetilmelidir.

Hukuksuzca ihraç edilen arkadaşlarımız hala MEB çalışanıdır. MEB eğitim emekçilerine sahip çıkmalı, yaşanılan mağduriyetlere ilişkin sorumluluğunun gereğini yerine getirmelidir. Öğretmenleri başarılı, başarısız olarak ayrıştıran, okul müdürlerini performans denetimine tabi bırakan '2019 Yılı Öğretmenler Günü Genelgesi' geri çekilmelidir.

Şafak DELİÇAKAR: Sayın Yılmaz, verdiğiniz bilgi ve değerlendirmeler için çok teşekkür ediyor, önümüzde ki eğitim-öğretim döneminde de yine sizlere mücadele yolunda başarılar diliyorum.

Sezgin YILMAZ: Sayın Deliçakar, bende şahsınıza ve gazeteniz Ordu Yeni Haber’e şahsıma ve EĞİTİM SEN camiasına bu fırsatı sağladığınız için teşekkür ediyor, yayın hayatınızda başarılarınızın devamını diliyorum.

 

Anahtar Kelimeler : EĞİTİM, SEN’DEN, MEB’E, 10, UYARI!

Haber Yorumları ( 0 Adet)

Adınız
E-mail Adresiniz
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Habere Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?

Son Haberler

 

Ordu Yeni Haber Gazetesi Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz :
Email Adresiniz :
Arkadaşınızın İsmi :
Arkadaşınızın E-Mail Adresi :
Varsa Mesajınız
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız