Brexit…

Ersin ERDOĞAN2018-12-18 09:23:59

British (Britanya) ve Exit (Çıkış) kelimelerinden türetilen Brexit, İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda olmak üzere dört ana ülkeden oluşan Britanya ülkelerinin 2016 yılındaki referandum ile AB’den çıkma sürecinin sloganıdır. İkinci dünya savaşından sonra yıkılmış Avrupa ekonomisini ayağa kaldırmak, sanayinin temel ihtiyacı olan kömür ve çelik kaynaklarını ortak kullanmak ve son yüzyılda iki kere kıtayı yıkıma götüren Fransa ve Almanya rekabetini ortadan kaldırmak için 5 ülke tarafından kurulan ilk birlik 2 kere ad, içerik ve şekil değiştirerek bugün 28 ülkenin birlikte hareket ettiği önemli bir ekonomik güç haline geldi.

Ancak savaş sonunda ekonomik ve askeri gücü zayıflayınca ve başlayan milliyetçilik akımları nedeniyle sömürgelerini de kaybedince 1960 yılına kadar direnmesine ve sonunda üye olmak için başvurduğunda ise Fransa tarafından 13 yıl boyunca katılımı sürekli veto edilmesine rağmen 1973 de bu birliğe katılabildi. AB güçlü bir ekonomi yarattı ve üye ülkeler bunun faydalarından yararlanarak zenginleştiler. Ancak birliğin güvenlik politikaları nedeniyle uyguladığı siyasi birlik ve egemenlik haklarının paylaşılması tarihi boyunca kendini Avrupalı olarak görmemiş olan ve Avrupa ülkeleri ile sürekli savaşmış Britanyalıların hiç hoşuna giden bir durum değildi. Güçlü gelenekleri nedeniyle kendilerini özel olarak görüp egemenliklerine çok önem veriyorlardı.  

Yani Brexit’ in ortaya çıkışının temel nedeni AB sisteminden kaynaklanan EGEMENLİK sorunudur. Bu yüzden Schengen vizesi uygulayan diğer AB ülkelerine katılmayarak kendi özel vize sistemlerini uyguladılar. AB para birimi EURO kullanmak yerine kendi para birimleri olan Sterlin kullanmaya devam ettiler. Birliğin aldığı kararlar ve uygulamaya koydukları direktiflerin birçoğundan kendilerini ya muaf tutturdular ya da ayrıcalık hakkı elde ettiler. AB tüm kararlarını ancak oybirliği ile alabildiğinden, Britanya sürekli sorun çıkararak ayrıcalık elde etmeye çalışıyordu. Böylece kendilerine AB içinde özel bir konum yarattılar. Birliğin 2011 deki EUROZONE (AB Para ve Finansman Bölgesi) toplantısında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin “EURO kullanmadığınız halde bizi eleştirmenizden ve ne yapmamız gerektiğini söylemenizden bıktık artık, bu birliğin baş belasısınız” diyerek Britanya başbakanı David Cameron’a çıkışması karşılıklı ayrılma isteğinin fitilini daha o günlerde ateşlemişti zaten.

Egemenlik sorunu sadece sınır ve dış ilişkilerle sınırlı olmayıp içişleri, ekonomi, yaşam tarzları ve insan hakları ile ilgiliydi. Sosyal, siyasi, idari, kültürel tüm konularda gıdadan spora, enerjiden finansa kadar aklınıza gelebilecek büyük konulardan en küçük işleyişlere kadar her alanı AB belirlemeye başladı. Örneğin, sınırlarınızı istediğiniz komşu ülkelere vizesiz açamazsınız. Tüm ulaşım, sanayi ve tarımsal ürünlerin standartlarını AB belirler. Öyle canınızın istediği kalite ve standartta üretim yapamazsınız. Doksanlı yıllarda ortaya çıkan “kokoreç ve sakatat” konusunu hatırlayın lütfen.  

AB’nin karar ve kurallarının uygulanması üye ülkeler için zorunludur. Ülkelerin kendi halklarınca seçilmiş parlamentoları bu kararların aksine bir yasa bile çıkaramaz. Bu şekilde egemenliklerini dolaylı olarak kaybetmiş olan ülkeler bunu AB ile paylaşmış olurlar. Yani artık “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” söylemi AB tam üyeliği devam ettiği sürece askıda kalır. Ancak AB üyeliğinden çıkış referandumu yapabilmek ve Britanya gibi egemenliğimizi geri alabilmek için tek sigortamız olarak elimizdeki en önemli değer halinde beklemeye alınır.  

Fransa’daki sarı yelek hareketinin nedeni olarak sadece zam ve vergiler konuşulsa da aslında temelinde yine Fransızların ekonomik yaşamlarında yükleri artıran ve özgürlüklerine müdahale eden AB kaynaklı egemenlik sorunu vardır. AB birliği aldığı bir kararla çevre kirliliğinin azaltılması için fosil yakıtların daha az kullanılmasını sağlamak için akaryakıttan alınan vergiyi ciddi oranda artırmıştı. Tüm AB üye ülkelerinde konulan bu vergiye ilk tepki ekonomik zarara uğratılan Fransız taksicilerinden geldi.  Aslında AB ülkelerinde uygulanmakta olan AB politikaları nedeniyle ücretler, vergi ve çalışma koşulları nedeniyle zaten itirazlar ve başkaldırmaya yönelik sesler tüm üye ülkelerinde uzun zamandan beri vardı. Ve nihayetinde AB politika ve kurallarına Britanya adasında başlayan halk hareketleri referanduma evirilerek Brexit ile giderilirken, Fransa’daki halk hareketleri diğer AB üyesi ülkelerine sıçrayarak önemli gelişmeleri gündeme getirdi. Akaryakıt zammına itiraz bahanesiyle başlayan sarı yelek hareketinin aslında AB’nin koyduğu kurallar neticesinde oluşan 42 konuyu kapsadığı ortaya çıktı.

Britanya halkının AB politikalarına karşı çıkması nedeniyle yapılan referandum ile %52 lik bir oranla aldıkları AB den çıkış kararı, Fransa’da sarı yelek hareketi ile devam ederek diğer AB üyesi ülkelere de sıçradı. Arap Baharı gibi şiddet dolu olmasa da onun gibi hızla yayılabileceği söylenen Avrupa Baharının önünü kesecek tek şeyin AB’nin üye ülkelerinin egemenlik haklarına daha az müdahale etmesi yönünde almak zorunda kalacağı yeni kararlar ya da karar düzeltmeleriyle mümkün olacak gibi görünüyor. Aksi halde diğer AB ye üye ülkelerde başka “Exit” ler de gündeme gelirse şaşırmamak gerekir. 

AB denince akıllarına sadece “Vizesiz Seyahat”, “Yerleşme ve Çalışma” imkânları gelenlerin AB’ye tam üye olmak konusundaki çabalarını bu gelişmeler doğrultusunda her açıdan tekrar değerlendirmesi gerekiyor. Bir tarafta zenginleşmek, geniş hak ve özgürlükler kazanmak için uygulamak zorunda kaldığımız ve kalacağımız AB direktif ve kuralları var, bir tarafta ise AB’yi sosyal, siyasi ve ekonomik egemenlik haklarımıza ortak ederek paylaşmak ve hatta üzerinde tek söz sahibi olmasına müsaade etmek ihtimali var. Bundan sonra hangi tarafta durmamız gerektiğine dair kararımızı AB ülkelerindeki gelişmeleri yakından takip ederek belirlemenin daha doğru olacağını kestirmek zor olmasa gerek.

Anasayfa