Ekonomik Sistemler (2): Komünizm…

Ersin ERDOĞAN2021-12-18 00:11:50

Komünizm, Marksizm'e göre Sosyalizm ‘den sonra hedeflenen nihai noktadır. Sözcük anlamı ortak çalışma, ortak bilinç (Komün: Kamu, Ortakyaşam) vurgusunu öne çıkarır. Kimi yaklaşımlar aslında Sosyalizm ile aynı şey olduğunu savunur. Üretim araçları tüm toplumun ortak malıdır. Fakat yaygın bir kabule göre temel belirleyici özelliği; sınıfsız bir toplum oluşturulmak istenmesidir. Sosyalizmden en önemli farkı budur. Çünkü sosyalizmde işçi sınıfının egemenliği savunulur, yani sınıf kavramı belirleyicidir. Komünizmde insanlar eşittir. Komünizmi, sınıflar ve meslekler arası gelir, eğitim, statü, yaşam standardı farklarını elden geldiğince en aza indirmek olarak algılayan daha gerçekçi yaklaşımlar da mevcuttur. Tüm sınıf farklarının ortadan kalktığı, insanların uyum içinde yaşadığı ve devlete artık ihtiyaç duyulmadığı nihai bir aşama olarak savunulur. Komünizm ve sosyalizm birbirlerine muhtaçtır, çünkü sosyalizm basamağı gerçekleşmeden komünizme ulaşılması mümkün görülmez.

Özetle temel prensipleri şunlardır:

·        Sınıfsız Toplum ve Mutlak Eşitlik.

·        İnsanlığın tam özgürlüğü. Özgürlüğü yalnızca kısıtlamaların yokluğu olarak değil, ahlakî bir özü olan hareket olarak alır.

·        Her türlü sömürüyü reddeder. Sadece insanların yapmak istediklerini yapmalarını sağlamaz, aynı zamanda onları öyle koşullar ve diğer insanlarla öyle ilişkiler içine koyar ki, artık sömürme ihtiyacı hissetmezler.

·        Dünyanın, asla ulaşılamayacak olan idealar (İdeolojiler) dünyası tarafından yönetilmesine karşıdır. Maddeler dünyasından, özellikle de üretim araçlarının gelişiminden ortaya çıkar.

Tarihçe: Komünizm fikri Batı düşüncesinde Marx'tan ve Engels’ten çok önce oluşmuştur. Antik Yunan’da zaten komünizm mülkiyet gelmeden önce toplumun tam uyum içinde yaşadığı, insanlığın “altın çağına” dair bir mitolojiyle ilişkilendirilirdi. Kimileri Platon’un Devlet adlı eserinin ve diğer antik kuramcıların bir çeşit komünal yaşam içinde komünizmi savunduğunu belirtir. Pek çok erken Hristiyan mezhebi (ve Elçilerin İşleri bölümünde de belirtildiği üzere özellikle erken dönem Kilise), Kolomb öncesi Amerika’daki yerli kabileler komünizmi komünal yaşam ve ortak mülkiyet biçiminde uygulamışlardır.

16. yüzyılda İngiliz yazar Thomas More Ütopya adlı incelemesinde, ortak mülkiyet üzerine kurulu bir toplumu tasvirlemiştir. 17. yüzyılda komünist düşünce İngiltere’de tekrar tartışma konusu oldu. Özel mülkiyet fikrinin eleştirisi 18. yüzyıl boyunca süren Aydınlanma döneminde de, Jean Jacques Rousseau gibi düşünülerle devam etti.

Komünizm çağdaş formunda 19. yüzyılın işçi hareketiyle birlikte Avrupa’da yükseldi. Bu sırada Sanayi Devrimi ilerliyordu. Sosyalist eleştirmenler kapitalist iktisadın uygunsuz koşullarda şehirdeki fabrikalarda çalışan işçiler olan proletaryayı ve zengin ile yoksul arasında giderek açılan bir uçurumu ortaya çıkardığını gördüler. Aslında gerçek anlamda komünizm, 19. yüzyılın ortalarından itibaren filizlenmiştir. Komünizmin tabiri, Karl Marx ve Friedrich Engels'in ortak yapıtları olan Komünist Manifesto adlı kitapta açıklanmıştır. Buradan yola çıkılırsa, komünizmin yaklaşık 1,5 asırlık bir geçmişi vardır.

Modern dünyada geniş ölçekli bir sosyalizm kurma fikri üzerine ilk çaba Rusya’da 1917 Ekim Devrimi’nde gerçekleşti. Bolşevikler ve Lenin’in önderliğinde yapılan devrim, Marksistlerin kendi arasında da komünizm üzerine önemli pratik ve kuramsal tartışmalar başlattı. Komünizm ve sosyalizm terimlerinin kullanımları 1917 yılında Bolşevikler partinin ismini Rusya Komünist Partisi olarak değiştirdiklerinde ve sosyalist ilkelere bağlı tek parti rejimi kurduklarında değişti.

Devrimci Bolşevikler ılımlı sosyalist hareketlerle olan bağlarını kopardılar. Programları sosyalist iktisadın geliştirilmesini olduğu kadar, proletarya diktatörlüğünün kurulmasını sağlayacak olan dünya işçilerinin devrim için birleşmesi çağrısında bulunuyordu. Sonunda devletin yavaş yavaş yok edilmesiyle uyumlu bir sınıfsız toplum oluşturacak programları tuttu. Sovyet komünistleri 1920’lerin başında, eski Rus İmparatorluğu'nu yıkıp Sovyetler Birliği'ni kurdular.

Uygulanan ülkelerde gözlemlenmiş olumsuz yönleri şunlardır: Sovyetler Birliği’nde sınıflar kaldırılmasına rağmen tüm toplumu kapsayacak ekonomik üretim (fazla artı değer) üretilememiştir. Komünizm, Sosyalizmdeki üretim fazlası sonrası yapıyı kapsar. Dolayısıyla üretimin çok yüksek seviyede olduğu sosyalist devletler bu yapıya geçebilir. Emperyalizmin sosyalizmi her daim yıkma çabasında olmasını da göz önüne aldığımızda günümüzde artık Kömünizm sistemini kurmak çok zor görülmektedir.

Uygulayan ülkeler: Bu ekonomik sistem zamanında Sovyetler Birliğinde uygulanmışsa da şu anda dünyada uygulayan bir ülke yoktur.

Bu sisteme ilişkin yorumum şudur: Bu sistemin Sosyalist sisteme ilaveten sunduğu olumlu ve olumsuz bazı uygulamaları (Sınıfsız bir toplum, Proletarya Diktatörlüğü, Yaşam standartlarında uyum ve Mutlak Eşitlik), ülkemizin ekonomik sistemi içinde olmasa da toplumun inanç sistemleri içinde ayrım farklılıkları ile birlikte mevcuttur. Ama bu sistem ülkemizde uygulanan bir ekonomik sistem değildir. Oysa “Eşitlik” gibi olumlu yönleri pratikte asla uygulan/a/masa da politik söylemlerde ve vaatlerde hep vardır.

Bu sistemin günümüzün küresel ekonomi ve iletişim şartları ile herhangi bir ülkede başarılı olabilmesi mümkün değildir. Olsaydı zaten Berlin duvarı yıkılmaz, bu sistemle yönetilen ülkeler olurdu günümüzde. Ayrıca komünizmin, onca liberal ve kapitalist sistemlerle gelişmiş, teknolojik ve modern yaşam biçimleri olan ülkelerin olduğu bir dünya da tek bir ülke coğrafyasında uygulanabilmesi mümkün görünmüyor. Çünkü gelişen modern yaşam standartlarına ulaşmak ve elde etmek içgüdüsü ile yükselen bireycilik (bana göre ise Bencillik) öylesine bir hale geldi ki artık geri dönüş çok zordur.

Ancak pandemide oluşan ve zaten var olan eşitsizliklerden dolayı da yaşanan sosyal ve ekonomik sıkıntılar Sosyalizm ve Komünizm gibi ekonomik sistemleri tekrar gündeme taşımış ve dünya genelinde olumlu yanlarını tartışmıştır.

Ayrıca insanoğlu üstün çaba ve çalışma yetisini içinde bulunduğu toplum için değil sadece kendisi ve ailesi söz konusu olduğunda gösterme eğilimindedir. Ait olduğu toplum (Komün) veya ümmet hep ikinci hatta üçüncü planda olmuş ve lafta kalmıştır. Öyle olmasaydı dini ümmetlerin çoğu zengin olan diğer farklı dinlerin ümmetlerine daha yakın daha çok ticari ve siyasi işbirliği içinde olmaz fakir olan ve hatta komşu ümmetler ve ülkelerle iyi ilişkiler içinde olurlardı.

Hemen her toplum ve ümmet, kendi özel bekasının ve yaşam standartlarının peşinde koşarken (Komşusu açken tok yatanlar gibi) kim aç, kim yoksul, kim garip, kim zayıf kalmış düşüncesini kapsadığı bireylerin kişisel menfaatleri için terk ettiler artık.

Bencilliğin ve lüks yaşam ihtiraslarının bu seviyeye ulaştığı ve hatta bir yarış haline getirilen bir dünyada Komünizm Sistemini uygulamak mümkün değildir.

 

Anasayfa