Berkant DOĞAN

ISIRGAN OTU

11 Eylül 2019 Çarşamba Saat: 08:51

Anam sırgan derdi ısırgana.
Müthiş yakardı. Kabarcıklar olurdu yaktığı yerlerde..
Köylerde her ağacın dibinde ısırgan otları vardı. Kalın tohumlarıyla yakmaya hazırdı.
Zengin komşu bahçelerinden türbe eriği çalmaya kalktığımızda mecburen ısırgan sopası yerdik.
Eriğin sahibi bacaklarımıza bacaklarımıza basardı sırganı.
Çocuktuk tabi. Sırgan otunun avusu geçsin diye tiflin yaprağı basardık yanan yerlere. Kıpkırmızı olurdu kaba etlerimiz.
Babamın ucu kırık eğri bir bıçkısı vardı. Alır elimize sırgan biçerdik.
Yakmasına gavur gibi yakardı lakin anam ondan bir çorba bir lapa yemeği yapardıki şaşar kalırdık.
Isırgan otu meşhurdu bizim oralarda.
Tel örgülerin dibinde biterdi. Sınırları o kontrol ediyordu sanki.
Yaprakları dört yana açmış, tohumları zehir gibi bakardı insana.
Ne zaman meyve çalmaya kalksak göz göze gelirdik..
Çocuktuk. Kuş lastikleriyle incir ağaçlarına konan minik serçeleri vurmaya çalışırdık.
Ayağımıza dolanan sırgan otlarına aldırış etmeden serçe kovalardık.
Gece sızım sızım sızlardı bacaklarımız. Anamın kocakarı merhemleriyle geçiştirmeye çalışırdık sızıları.
Bir müddet ayrı durmaya çalışsakta sırganlardan çocuktuk işte.
Fındıkta başak zamanları daldan dala tekleme topladığımızda ayaklarımıza dolanıverir, dikenli saplarıyla cezalandırırdı bizi.
Annem habire çorba yapardı sırgandan.
Ben lapasını severdim. Yemyeşil olurdu. İlaç gibiydi sanki.
Hastalandığımızda köyün yaşlı kadınları sırgan yemeği tavsiye ederlerdi.
Sırgan ilaçtı. Sırgan sırdaştı.
Komşunun ağaçlarından elma, armut, kiraz çalsakta kimselere söylemez kendi yakardı bizi.
İyi dosttu sırgan otu.
Bacaklarımdaki sırgan sızılarını özlemedim desem yalan olur.