ATİLLA SAMAT

SÖZÜN TABİATI...

20 Ekim 2020 Salı Saat: 09:27

İnsanlar konuşa konuşa anlaşır, demişler. Konuşmak, yazmak, dinlemek en mühim insani ihtiyaç larımızdan. İnsan; doğru bildiğini anlatacak, ihtiyacı olan da dinleyecek. Eğitimin en mühim vasıtası budur. Fakat insanın dinleme kapasitesi mahdut(sınırlıdır).Dinlediklerini anlama, hafızasına nakşetme ve dinlediği sözden etkilenip onu hayatına geçirmede de kapasite sınırlı. Sözün tabiatı su gibi... Susayınca bir yudum, bilemedin bir bardak kâfî. Fazlası yorar, bıktırır, bezdirir.

Behlül dânâ dan bu konuda bir iki menkıbe yazalım, dünya ve ahiret dengesine dair. Behlül dânâ, malûm, Harun Reşid'in kardeşi. Meczup görüntüsüyle büyük hikmetler anlatan bir zat; aynı zamanda halkın çok sevdiği bir âlim. Bir gün Bağdat'ta haber salınmış, ilan edilmiş: Behlül dânâ şehrin en büyük camisinde vaaz edecek. Halk bu hikmetli vaizi, derin âlimi dinlemek için camiyi lebalep doldurmuş. Cami Bağdat halkının yoğun ilgisinden dolayı dolmuş taşmış. Vaaz olacak, Behlül dânâ sohbet edecek diye beklemişler. Fakat namaz yaklaştığı halde ne gelen var ne giden. Namaz vakti iyice yaklaşmışken birde bakmışlar Behlül dânâ omuzunda bir su terazisi, bir tarafında bir kova su, öbür tarafında bir kova su camiye girmiş. Safları yara yara hayret li bakışlar arasında geçmiş mihrap tarafına, başlamış vaazına:

"Ey cemaat..! Şu kova dünyadır, şu kova ahiret.! “Bir tarafa biraz eğilmiş: “Şimdi ben dünyaya biraz eğildim" demiş. Tabii Behlül o tarafa eğilince diğer tarafındaki kovadan su dökülmüş, bunun üzerine ;"İşte ahiret nasibimizi zayi ettik" demiş. Bu sefer öbür tarafa eğilmiş, diğer kovadan su dökülmüş ;"Bu sefer de ahirete eğildik, dünyayı ziyan ettik" dedikten sonra kovaları dengeye getirmiş ve eklemiş :"İşte hayat imtihanı bu! Dünya ile ahireti böylece dengede tutabilirsen mesele yok. İkisini de ziyan etmezsin. Ama bir tarafa eğilirsen diğerini yitirirsin demiş.(Hz. Peygamber de öyle buyurmuyor mu, “Kim dünyasını fazla severse ahiretine zarar verir, kimde ahiretini fazla severse dünyasına zarar verir") Bütün vaaz bundan ibaret olmuş. Fakat herkes Behlül'ün vermek istediği mesajı anlamış. Kısa ve öz olduğu için herkesin aklında kalmış. Evet... Uzatıldıkça sözün tesiri azalıyor. Fakat "iki çift söz" derler ya öylesi insanın aklından hiç çıkmıyor. Şimdi bir vaaz dan, konferans dan çıkanlara sorsanız ;"_Hatip çok güzel konuştu" diyorlar. Peki ne söyledi.? Diye sorulsa ;"Çok güzel konuştu, ağzından bal damlıyor" şeklindeki yorumlardan başka bir cevap gelmiyor. Söz söylemekte mühim olan; verilmek istenen mesajı, muhatabın zihnine unutulmayacak şekilde işlemek, nakşetmek. Sözü uzatmamak.....Yine bir gün Behlül dânâ ; "Dünyamı da, ahiretimi de mamur ettim" diyen Harun'u Reşit’i uyarmak için, sarayın bahçesinde duran bir tomruğu kalın tarafından tutup kaldırmak ister, haliyle kaldıramaz, ince tarafından kavrar biraz yerden keser. Ortasından kavrayınca hiç yerden kesemez. Bunu gören Harun'u Reşit; "akıllı ne yapıyorsun yine." ? Diye alay eder. Behlül der ki :Dünyamı da ahiretimi de mamur ettim diyen Halifeye ibret olsun. Bak bu ağacın kalın tarafı ahirettir, orayı pek kaldıramayız, ince tarafı dünya dır, orayı pek ala kaldırırız, ortası ise dengedir onu hiç birimiz dengede tutamayız. Evet söz uzadıkça tesirini kaybeder dedik biz de uzattık. Buna da bir misal verelim ve kısa keselim. Âlimin biri iyi konuşur, vaaz edermiş. Uzak bir yerden davet edilmiş, gitmiş konuşmuş, dinlemişler sonunda da ikram olarak incir sunmuşlar. Hoca da inciri ilk defa orada görmüş. Daha önce hiç yememiş. Gel zaman git zaman aynı yere bir daha yolu uğramış, yine vaaz etmiş bu defa biraz işi uzatmış. Neyse sonunda demişler ki, hocam bizden ne istersiniz, size ne ikram edelim.? Demiş ki ; geçen yıl yediğimden getirin. Unutmuşlar geçen yıl ki meyveyi. Hocam.! Biraz anlatırsanız....Demiş ki :dışı deri ye, içi darı ya benziyordu. Gitmiş patlıcan getirmişler. Hoca tabii ayıp olmasın diye yemiş patlıcanı. Son olarak demiş ki : Hmm demek ki uzayınca acı oluyor...Evet..! Umarım ben de sözü uzatıp acı patlıcana çevirmemişimdir. Kalın sağlıcakla.