Allah Kur’ân-ı Kerîm’de şeytan’ı insan için apaçık bir düşman” olarak nitelendirilmiştir. (İsrâ, 53; Mü’minlerin her an onun şerrinden Allah’a sığınması (istiâze etmesi)gerekir.Kur’ân-ı Kerim’de Allah bir çok âyetinde Mü’minleri şeytandan istiâzeye, yani Allah’a sığınmaya davet etmiştir. (Nahl,98-Mü’minûn, 97;-A’râf, 200) surelerinde olduğu gibi.
Aziz dostlarım: İblis’in asıl adı, Azâzil idi. Âdem (A.S.)’e secde etmekten yüz çevirmesi ve Cenâb-ı Hakk’ın bu secde emrine kibirlenerek isyan etmesinden sonra, “İblis” ve “Şeytan” isimlerini aldı.
Şeytanların bütün meşguliyet ve gayretleri, insanları imandan çıkarmak, günah işletmek ve küfre girmelerine sebeb olmaktır. İnsanlığın manevî ilerlemesinde, Allah’a kulluk vazifesini yerine getirmesinde en büyük engel, şeytandır.
Allah Teâlâ, kulunu imtihan amacıyla dünyaya gönderirken beraberine iki dost iki de düşman verir. Bunlar; iyiliğe sevk eden akıl ve ilham/vicdan, kötülüğe yönlendiren nefis ve şeytandır. Hayat aslında bu iki taraf arasındaki kıyasıya mücadeleden ibarettir. Bunun ne saati ne günü vardır, 7/24 devam eder...
Doğumdan itibaren, insan karakterinin ve kaderinin gelişiminde bu tarafların etkin rolü vardır. Her ne kadar, coğrafya, çevre, aile ve genetik gibi faktörlerden bahsedilse de olanlar yine bu dört unsurun gölgesinde olur. Diğerleri belki bir tasnif ve değerlendirme için söz konusu edilebilir.
Terbiye; nefse, ahlâk, edep, konum ve muamelat konusunda dünya-ahiret menfaatine uygun davranışlar silsilesini uygulama alışkanlığını kazandırmaktır. Bebeklikte başlar son nefese kadar devam eder. Çünkü hevâ ve hevesi bitmeyen bir nefis, ona kötülüğü fısıldamaktan vaz geçmeyen bir şeytan vardır. Dolayısıyla, büluğ çağına kadar gayr-i resmi (çocuk olduğu için günahlar sayılmaz) daha sonra da resmen bir mücadele süreci içinde yaşanır.
Dünyaya geliş nedenimiz, salt rızkımızı temin ve konforlu bir hayat sürmek değil, dinî ve ahlâkî bir olgunluğa erişmek, nerede ve hangi hâl üzerine olursak olalım daima ubûdiyet/kulluk bilinci içinde yaşamaya gayret etmektir.
Bunun için en önemli şey nefis terbiyesidir. Çünkü beden, ya Rabbini bilen ve O'na itaat sözü veren ruhun veya isyan etmeyi şiar edinmiş nefsin emrinde hareket eder. Hayatın inşaası bu tercihlerden ibarettir.
O hâlde bu meydan savaşında kim galip gelir?
Hangi taraf daha çok beslenmiş, güçlenmiş ve takviye edilmişse...
Bugün bir taraf yarın diğer taraf da galip gelebilir. Lâkin nihai nokta çok önemlidir. Çünkü iki taraf da son vuruşu kendisi yapsın ister.
O yüzden, nefis terbiyesi konusunda ömür boyu çalışıp mütehassıs olan evliya-ı kiram bile son nefes korkusu yaşamış, neredeyse her adımı bu vakte göre atmıştır.
Dolayısıyla, nihai zaman gelmeden hiç kimseyi kınamamak, "şundan oldu, bundan oldu..." dememek lâzım, "benden oldu" demeli.
"Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar." (Şûra/30) Her şeyin özü, nefse hâkim olmak veya olmamakla alâkalı. İnsanın ekseri günahı, sevdiği veya sevmediği şeylere sabredememesi yüzünden oluyor. Küçük günahlar, sanıldığı kadar küçük değildir çünkü peşine büyükleri de takar gelir. Bir nevi tuzak gibidir...
Ayrıca “HİÇ KİMSE GİRMEDİĞİ BİR SINAVIN GALİBİ DEĞİLDİR ZATEN OLAMAZDA’
Bu döünya aleminde her insanın zaafı, acıyan veya acıkan tarafı vardır, imtihan soruları da en çok buradan çıkar. Çünkü eksik ve kusurlu olan alanların kemâle ermesi, onarılması, şifa bulması gerekir. Kendi hayatımıza dönüp bakalım...En çok hangi sınavlardan geçtik ve sonuç ne? Devam mı, tamam mı?
Heyhat!..Son nefese kadar ne dert biter ne imtihan...Şekil ve yöntem değiştirerek devam eder. Yerine göre sabır yerine göre şükürle iç dünyamızı tasfiye ve tezkiye etmeli, güzel ahlâkla süslemeli, dış dünyamızı da bunların ışığında yönetmeliyiz...
Peygamber efendimiz (sas) buyurmuş ki:
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Zavallı (ahmak) kişi ise nefsinin arzu ve isteklerine uyan (ve buna rağmen hâlâ) Allah’tan (iyilik) temenni edendir.”
Şu mübarek bayram günlerinde sıla-i Rahim yapmayıp da ana babasını hatırına getirmeyip terk ederek tatile giden evlatlar var ya!!!
İnanki onlara içim acıyor, yarın onları da evlatları terk edecekler.
Doğduğu yeri, kazanan büyüten babayı doğuran anayı terk etmek bayram yerine tatil yapmak şeytani bir düşüncedir rahmani değildir.
Bayramı bayram yaptıran çıka gelenlerdir, aksine Bayramı zehir ettirenler ise, bayramı anlamayıp nefsinin peşine düşen ve ana babasını üzüntü ve elemden kahredenlerdir.
Allah cümlemizi hayırlı evlatlar nasip eylesin.
Kovulmuş şeytanın şerrinden ve azgın nefsimizin şerrinden hepimizi emin eylesin, af ve afiyetler versin...