15 Mayıs 2025 Perşembe Saat: 09:19
Baktık ki durum daha kötüye gidiyor, yaralılara bir çözüm bulunması ümidiyle mecburen teslim olduk, İsrail askerleri daha sonra kontrolü ele geçirdi ve bizi esir aldılar" dedi.
İsrail askerlerinin ellerini kelepçeleyip güneşin altında her türlü eziyet, işkenceyi yaparak 7 saatlik bir yolculukla kendilerini İsrail’e götürdüklerini "O şartlar altında bile kelepçeli ellerimizle namaz kıldık" İsrail’e gelince bizleri doğru cezaevine götürüp, birbirimizi görmeyelim diye ikişer kişilik hücrelere koydular. Sadece yemek vakitlerinde bizi bir salona alıyorlar ve bu sayede birbirimizi görebiliyorduk. Yemek vakti bizi salona alınca da hemen ezan, gamet, cemaat namaza başlıyorduk. Namaz kılacağımız zaman arkadaşlar beni öne sürerlerdi, ben de İsrail askerlerinin Arapça bildiklerini bildiğim için, ona göre sure ve ayet seçerdim. Cihat ayetleri ile namaz kılıyoruz, birden namazımız direnişe, eyleme dönüşüyor"
Furkan'ın şehadetinden sonra cebinden çıkan günlüklerini yazdığı blok nottaki şu cümleler, onun şehadet öncesi duygu dünyasını ne güzel yansıyordu;
-Şehadet şerbetine son saatler… Var mı daha güzel şey? Varsa o da sadece annemdir. Ama ondan bende emin değilim. İkisinin kıyası benim için çok zor. Şehadet mi, annem mi? Salon boşaldı şu ana kadar olmayan ciddiyet herkesi kapladı.
Önceleri bu cümlelerdeki ince ve derin duyguyu ve mesajı yeterince anlayamamıştım. Ne zaman ki Türkiye'ye döndük, şehitlerimizin taziyesi için yola çıktığımda Kayseri'ye de gittim. Furkan'ı babasından dinledim :
-Furkan nasıl bir çocuktu? Sorusuna babasının cevabı:
-Furkan 19 yaşında lise son sınıfta okuyan çok başarılı bir çocuktu. İki ay sonra üniversite sınavına girecekti, kendisinden Türkiye derecesi bekliyorduk. İslami hassasiyeti çok güçlü idi… Her sabah benimle birlikte sabah namazına kalkardı. Ben evde namaz kılıp yatağa geçerken o her sabah camiye gider cemaatle namazını kılardı. Bir gün Mavi Marmara gemisine katılmak için bizden izin istedi. Annesiyle oturup değerlendirdik. Doğrusu gitmesinden yana gönlümüz razı değildi. Üniversite sınavı bu kadar yaklaşmışken zamanlama uygun değildi… Ancak Furkan'a ''hayır '' diyemedik… Çünkü 19 yıllık ömründe ne beni, ne de annesini hiç üzmemişti, kırmamıştı… Hiçbir isteğimize ''hayır'' dememişti. Şimdi biz onun bu talebini nasıl reddedebilirdik? İçimize sinemese de kabul ettik, gönderdik gidiş o gidiş… Rabbine yürüdü…
Furkan'ın babasını dinlerken Furkan'ın zihnimdeki ve yüreğimdeki yeri daha bir mükemmelleşiyordu… Alnındaki secde izinin menşeine ulaşmıştım.
''Şehadet mi, annem mi?'' sorusunun sırrını çözmüştüm. Anladım ki o güne kadar annesini hiç üzmeyen Furkan şehadeti ile annesini üzme endişesini yaşıyordu… Şehadetimle annemin sınavını zorlamış olur muyum, tedirginliğini taşıyordu…
Çünkü Furkan cennetin kılıçların gölgesi altında olduğunu bildiği gibi… Cennetin anaların ayakları altında olduğu bilincine de sahipti…
Mavi Marmara olayından sekiz ay kadar sonra gemide birlikte olduğumuz İrlandalı aktivist Caoimhe Butterly isimli kız ülkesinden kalkıp Türkiye'ye geldi. Kayseri'ye gitti. Furkan Doğan'ın mezarını ziyaret etti. Mezarının başında kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu. Ayşe adını aldı. Tesettüre büründü. Basın mensupları duygularını sordular ve özellikle niçin Furkan'ın mezarı başında Müslüman olmayı tercih edişini…
-Furkan iyi bir insandı. İyi bir Müslümandı. Çok gençti. İnsanlık için hayatını feda etti. Bende Furkan gibi onurlu ve örnek bir Müslüman olarak hayatımı devam ettirmek istiyorum. Daha önce Filistin, Irak ve Lübnan'da birçok kişinin şehadetini gördüm, bunlar içerisinde beni en çok etkileyen Furkan oldu. 2003'de Rachael Corie ile birlikte Gazze'de bulundum. Rachael ile Furkan birbirine çok benziyordu.
Furkan, duruşu ile yüreklere yürüyen davetçi…
Ölümü ile ölü kalpleri harekete geçiren diriliş eri…
Furkan'ın mezarını ziyaret ettiğimde şehitlerin diri oluşunun ne anlama geldiğini o zaman daha iyi anladım… Furkan'ın kabrine gidip de mesaj almadan dönen var mı, bilmiyorum…
Gemide birlikte olduğumuz Vatikan'dan katılan başpiskopos Hillary Cabbucy o ilerlemiş yaşına rağmen Türkiye'ye geldi, Kayseri'ye Furkan'ın mezarını ziyarete gitti… O ziyarette basın mensuplarına şu açıklamayı yaptı.
-Furkan sadece sizin değil, bizim de şehidimizdir. Furkan'ın mücadelesini bizde sürdüreceğiz.
Gençliğin yüz akı bu gencin çekim gücüne ve güzelliğine bakın, kimleri etkilemiyor ki…
Furkan'ın izini sürdükçe onunla ilgili daha nice güzellikler gördüm ve duydum…
Furkan, Kayseri Fen Lisesi 1.sınıfta okurken bir gün babasından okulunu değiştirmesini istiyor ve isteğini yerine getiriliyor. Hisarcıklıoğlu Lisesine geçiyor, nedeni sonradan anlaşılıyor…
Okuduğu sınıfta kız öğrenciler Furkan'ı rahatsız edince , iffet ve haya timsali Furkan, çözümü okul değiştirmekle buluyor…Kirliliğe kapalı bir selim kalp…
İHL öğrencilerine yönelik bir konferansımda Furkan'la ilgili bu anımı anlatınca bir öğrenci heyecanla şöyle demişti:
-Aaa! Yusuf yaşıyor!
Elhak doğru Yusuflar aramızda…
Diğer bir öğrenci ise duygularını nemli gözlerle şöyle dile getirmişti:
-Hocam daha önceleri bize Mus'ab B.Umeyr'i anlatırdınız, ona ulaşamayacağımız bir uzaklıkta görürdük ama şimdi Furkan'ı anlattığınızda o bize yakın… O içimizden biri…
O şimdi gençlik için bir model… Bir merkez şahsiyet…Öncü ve örnek bir kimlik…
Babası Ahmet Doğan Bey'in şu cümlesi zaten her şeyi ortaya koyuyor:
-Furkan'a layık bir baba olmaya çalışacağım.
Bakalım bizlerde Furkan'ın yolunu sürdürebilecek miyiz?
Şehitlerimizden sonra şahitliğimize dönecek miyiz?