28 Temmuz 2025 Pazartesi Saat: 09:50
Biz söze bakar adam sanırız, işe bakınca yanıldığımızı anlarız.
İnsani ilişkilerimizde vefalılar ile vefasızları yüzlerine bakıp anlamak elbette mümkün değildir.
Vefalı ile vefasızın ancak karşılıklı yaşanmışlıklardan farkına varabiliriz.
Çünkü biz önce dile ve söze bakar adam sanırız, sonra öze ve işe bakınca yanıldığımızı anlarız. Zaten olması gerekende budur.
Hadisi şerifte de “Biz dış görünüşe göre hüküm veririz. Kalpteki sırları Allah bilir.” buyrulur.
“İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez.” (Ebu Davut, Edep 11)
hadisi şerifinde; karakterinde nankörlük olan birisinin, insanlara nankörlük yapabileceği gibi Allah’a da nankörlük yapacağı ifade edilmektedir. Bu açıdan bakınca vefalı olanları, Yüce Allah: “Onlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir.” (Ra’d Suresi, 21) diye vasıflandırır.
Fıtratın gereği ayette ifade edildiği üzere;”İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir.” (Rahman Suresi, 60)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in vefasızların akıbeti hakkında “Bilesiniz, kıyamet günü ahdini tutmayan her vefasıza (vefasızlığın derecesine uygun) bir sancak (dikilecek).Bu falanın vefasızlığıdır denecek. Böylece vefasızlığı teşhir edilecektir.” (Müslim) şeklinde ibret verici bir uyarısı mevcuttur.
Mehmet Akif Ersoy, kızının nikah akdine çok sevdiği dostlarından olan Bosnalı Ali Şevki Efendi’yi davet etmiş, yaşlı hoca efendi bu davete biraz geç gelmiş ve mazeret olarak da yaşlılık sebebiyle Vefa Yokuşu’ndan çıkışının biraz vakit aldığını söylemiş. Merhum Akife de, bu yerinde mazerete nükteli bir şekilde;
Hangi Vefa Yokuşu’ndan bahsediyorsun hoca efendi?
Şimdiki nesil, o yokuşu çoktan düzledi.” dizesiyle cevap vermiştir.
Oysaki Akif bu dizeleri yazdığında, vefa duygusu yoğunluğunun tam zirvesindeydi. Akif, bugünkü toplumumuzu görse, kim bilir bu duygusuzluk karşısında nasıl feryat ederdi. Hangi dizeleri bu dizelere eklerdi.
Herkes fıtratının gereğini yapıyor ve yapacaktır.
Her ne olursa olsun pireye kızıp yorgan yakma, gavura kızıp oruç bozma hakkımız yoktur.
Kötüler kötülüğünden vazgeçmese de, iyiler iyilik yapamaya devam etmek zorundadır.
Bir dostumun, ekmek verdiği insanlardan gördüğü ihaneti anlatan şu sözleri ise hafızamdan silinmemiştir: "Elim ısırık yaralarıyla dolu. Ancak, bunların acısını da yine iyilik yaparak unutabiliyorum."İnsan olmak için iyilik yapmak, gönüllerde yara açan kötülüklere bile iyilikle karşılık vermek gerekir. İnsanları ancak iyilik yaparak utandırabilir, onları ancak bu yolla pişmanlığa sevk edebiliriz.
Paylaşacağım şu anektod mesaj yüklüdür;
Derviş suya düşen akrebi kurtarmak ister.Elini uzatınca akrep sokar. Derviş tekrar dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamaz, dervişe: “İyilik yapmak istediğin halde, sana zarar verene daha ne diye yardım edersin?” derler. Dervişin cevabı manidardır: “Akrebin fıtratında sokmak var. Benim fıtratımda merhamet etmek, iyilik etmek var. Akrep fıtratının gereğini yapıyor diye, ben niye fıtratımı değiştireyim?” der.
İçi su dolu bakraca düşen akrebi çıkarmaya niyetlenince derviş, hemen akrep de niyetlenmiş sokmaya. Tekrar uzatmış elini derviş, akrep de yeniden hamle yapmış. Bunu gören arkadaşı: "Darda bırak, iyilik yapmak istediğin halde sana kötülük yapmak isteyeni" diye söylenmiş.
Derviş manidar bir bakışın ardından: “Tıynet meselesi, o niçin vaz geçmiyor. Onun fıtratında sokmak, benimkisinde ise yaratılanı sevmek var. O fıtratının gereğini yaparken ben neden fıtratımın gereği olan iyiliği yapmayayım” demiş.
Ey çamuruna iyilik katılmış kişi, aman yoğrulduğun hamurun gereği olan iyilikten vaz geçmeyesin. Bilesin ki herkes kendi kovasını doldurmanın derdinde.
Evet, vefalıların tinetinde iyilik yapmak, vefasızların fıtratında yapılan iyiliği karşılıksız bırakmak ya da iyiliğe kötülükle karşılık vermek vardır. Çünkü hayat kadir kıymetten anlayanlarla yaşanacak kadar güzel, vefasızlara bir dakikasını bile israf edilmeyecek kadar değerlidir.
İNSANI insan yapan en önemli hasletlerden birisi vefa duygusuna sahip olmaktır. Bu, en özlü tanımıyla "yapılan iyilikleri unutmama, iyilik yapana daha güzeliyle karşılık verme" halidir.
Zıddı ise "nankörlük"tür. Bu sıfat, kendisine verileni değerlendirmeyip eline geçeni tepen, kadir kıymet bilmeyen kimseler için kullanılır. Bir düşünür (Ausonius) diyor ki: "Toprak, nankör bir adamdan daha kötü bir şey yetiştirmez."
Ve kadim kural: ”Tahammül eden, şikâyet edenden daha fazla itibar görür.”
İşte bundan dolayı, konuyla ilgili olarak, en kıymetli tavır, Hüseyin Kazım Kadri”nin şu sözüdür:
“Dostlarınızdan bir vefasızlık görürseniz, onları sakın kırmayın. Üslup ile geri çekilin.”
Bunu birkaç kez denedim. Tavsiye ederim.
Vicdan terazisi çalışmayanlarla, merhamet edemeyenlerle ve vefa duygusu olmayanlarla yollarımı ayırmak, hayatta kendime karşı yaptığım en doğru karardı.
“Ustaya sormuşlar hayatta yaptığınız en büyük israf nedir?
Usta cevap vermiş;
Hak etmeyenlere verdiğim değer”
Hayat öyle bir oyun ki
Ne rolü var ne sahnesi...
Varlığı birşey kazandırmayanın yokluğu birşey kaybettirmez.
Hani meşhur hikâyedir;
Padişahın biri, vezirini yanına alıp has bahçesine götürmüş. Mevsim yaz, bahçede de kavunlar ve karpuzlar ağzının suyunu akıtıyor insanın. Padişah, karpuzlardan birine elini atıp kesmiş, bir dilim ikramen vezirine uzatmış. Vezirin, afiyetle yediğini gören padişah, kendisi de bir lokma almış karpuzdan. Ağzına atmış. Ama atar atmaz yüzünün şekli değişmiş. Meğer karpuz kelekmiş, hammış daha:
“Bre vezirim, senin zevkle ve iştahla yiyişine bakıp ben de bir lokma aldım, ama aldandım. Sen nasıl yedin o ham dilimi şevkle öyle?”
Vezir:
“Efendim müsaade buyurun. Bunca senedir bu has bahçenizden tatlı ve leziz meyvelerden epey nimetlendik Rabbimizin izliyle.
Kırk yılın başında içlerinden biri kelek çıkınca, yüzümü buruşturmayı kendime yakıştıramadım.
Civanmertliğe sığmaz böyle davranmak diye düşündüm.”
Padişah vezirin açıklamasından memnun olmuş. Kendisi de ders almış.
Yine meşhur hikâyedir:
Vaktiyle bir adam hamamda kil ile yıkanıyormuş. Birden kilden bir gül kokusu çıkmış. Adam kile sormuş:
“Nasıl böyle bir koku çıkarabiliyorsun?”
“Biliyorum, ben bir toprağım.” demiş, “Üç gün gül ile arkadaşlık yaptım da, kokum ordan geliyor.”
Şu dünyada kırk elli yıl Allah’ın nimetleriyle yaşayan bir insana da, kildeki kadar da olsa bir vefa yaraşır.
Gül gibi arkadaşlar, hayatı gül gibi yapar. Gül gibi güzel kokular çıkarır üzerinden.
Rabbimiz bu anlamda güllerle arkadaşlık yapmayı bizleri de vefakâr kullarından olmayı nasip eylemesi niyazımla..