KURTLAR KUZULAR
Hikâye bu ya.
Kuzu su içmektedir suyun aşağısında.
Kurt ise kafaya koymuştur kuzuyu yemeyi.
Ortada basit bir neden olması yeterlidir.
Kurt; “Suyumu bulandırıyorsun” der yukarıda olduğu halde.
Ve başlatır kavgayı durduk yerde.
***
Hikâye çok bilindik aslında.
Kurt ile kuzunun hikâyesini bilirsiniz.
Güçlünün kendini nasıl haklı çıkardığını göstermek için anlatılır durur.
Kuzu kendini savunmak, kurt’un haksız olduğunu anlatmak için çırpınır durur.
Lakin bir önemi yoktur kuzunun ne söylediğinin ya da söylediklerinin doğru olduğunun.
Çünkü Kurt bir kere kuzuyu yemeyi kafasına koymuştur.
***
İçinde yaşadığımız dünyanın hikâyesidir bu.
Yıllardır süregelen bir döngü vardır kaderde.
Her hikâyede olduğu gibi kurt güçlüdür.
Gücü dolayısıyla her şeyi yapabilmek hakkıdır.
Kuzu masum, zayıf, savunmasız.
***
Biz bu hikâyenin neresindeyiz sizce?
Aslında tam ortasındayız.
Kimimiz elimiz belimizde seyrederiz sadece.
Sessiz, tepkisiz, tiyatro izler gibi.
Kimimiz kuzunun haklı olduğunu bildiğimiz halde,
Gücün, güçlünün yanında olmayı tercih ederken,
Kimileri ise yapılan yanlışı görüp, haksızlığa karşı durmak için,
Masum olan kuzunun yanında yer tutarız.
Bu tamamen tercih meselesi aslında.
***
Hepimiz hikâyesi bu hikâye.
Tam ortasında, odağında yer aldığımız bir mesele aslında.
Hele o hiçbir tepki vermeden olan biteni seyredenler yok mu?
İşte onlar en tehlikeli olanlar aslında.
Kurdun bir sonraki avı kendisi olmadığı sürece,
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın tavrıyla seyrederler sadece.
***
Durum bu maalesef.
Bugünlerde yaşananların özeti tamda bu olsa gerek.
Güçlü olduğu için kurdun yanında olanlar.
Haklı olduğu için kuzunun yanında yer alanlar.
Siz sesiz kalıp seyredenler, karar vermek zorundasınız.
Kurt yada kuzu…
Yarın “Suyumu bulandırıyorsun” diyen bir kurt’u karşında bulabilirsin.