KİM DÜŞÜNÜR Kİ EMEKLİYİ?
Memleketin en uzun, en acı ve en yorucu koşusunu tamamlamış bir kitle var: Emekliler. Ömürlerini bu ülkeye hizmet ederek, taş üstüne taş koyarak geçirdiler. Gözlerinden sakındıkları evlatlarını büyüttüler, bu devletin kasasına gençliklerinin en verimli yıllarında prim ödediler. Şimdi geldikleri noktada ise, ne yazık ki en çok unutulan ve görmezden gelinen kesim oldular.
Her sabah açılan market kapısıyla eriyen bir maaş, her ay gelen zamla daha da küçülen bir hayat... Emekli maaşları, bırakın insanca yaşamayı, sadece hayatta kalma mücadelesi için bile yetersiz kalıyor. Soğuk bir kış gününde "Bu ay doğalgaz faturasını nasıl ödeyeceğim?" kaygısı, torununa küçük bir hediye alamamanın utancı, bir yaz tatili hayalinin bile lüks olması... İşte size Türkiye'de emekli olmanın acı özeti.
MASA BAŞINDA ÇİZİLEN PEMBE TABLOLAR
Siyasi kürsülerden yapılan "Refahı artıracağız, enflasyonun altında ezdirmeyeceğiz" açıklamaları, emeklinin sofrasına bir dilim ekmek daha koymuyor. Verilen göstermelik zamlar, daha cebe girmeden eriyor. Çünkü bu zamlar, genellikle enflasyonun çok altında kalıyor. Enflasyonun resmi rakamları dahi tartışıladursun, emeklinin yaşadığı gerçek enflasyon, çarşı pazarda, market reyonlarında kendini en çıplak haliyle gösteriyor.
Sanki birileri, yıllarca çalışıp didinen bu insanların, sadece "geçimini sürdürme" modunda yaşaması gerektiğine karar vermiş. Oysa emeklilik, bir dinlenme, birikimlerini keyifle harcama, hobilere zaman ayırma dönemidir. Bizde ise emeklilik, ikinci bir iş arama, ucuz ürün peşinde koşma ve sağlık endişeleriyle dolu bir "hayatta kalma" sanatına dönüşmüş durumda.
VİCDANIN SESİ NEREDE?
Bugün ekonomik planlamalar yapılırken, bütçe dengeleri kurulurken akla en son kim geliyor? Emekli.
Emekliyi bir maliyet unsuru olarak görmek, toplumsal vicdanı askıya almaktır. Unutulmamalıdır ki, bugün verilen her kararın sonuçları yarın kapımızı çalacaktır. Genç nesiller, ailelerinin emekli olduktan sonraki çaresizliğini görerek büyüyor. Bu, onların geleceğe dair umutlarını ve devlete olan güvenlerini derinden sarsıyor.
Türk toplumu olarak güçlü aile bağlarımızla övünürüz. Ama bugün, torununu sevindiremeyen, evladına yük olmamak için direnen bir "sessiz çoğunluk" var. Bu sessiz çoğunluğun sesi, aslında hepimizin ortak çığlığıdır.
Emekli, bu ülkenin temel direğidir. Onların refahı ve huzuru sağlanmadan, toplumun geneline yayılan gerçek bir ekonomik düzelmeden bahsetmek mümkün değildir.
SON SÖZ:
Yetkililere, masanın etrafında oturan, karar veren herkese sesleniyorum: Rakamlardan başınızı kaldırın ve sokağa inin. Bir emeklinin maaşıyla bir ay nasıl geçtiğini, hangi zorluklarla boğuştuğunu bizzat görün. Onlar bu ülkeyi kurdu, büyüttü. Şimdi sıra, bu ülkenin vefa borcunu onlara ödemesinde.
Aksi takdirde, vicdanımız, her köşede sessizce bekleyen yorgun bir emeklinin gözlerindeki çaresizlikle yüzleşmeye devam edecektir.