HABER ARAMA
Ordu Nöbetçi Eczaneleri
HABER ARŞİVİ
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
ANKET
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
  • Gayet Güzel
  • Kullanışlı
  • Beğenmedim
SON DAKİKA HABERLER
Ordu Havaalanı Transfer Samsun Havaalanı Transfer Ogezi Transfer Trabzon Havalimanı Tranfer
28 Mart 2016 Pazartesi Saat: 09:05

‘MAVİYE ÇALAR GÖZLERİN’ OKURLARI İLE BULUŞTU

Ordu’lu yazar Birol Öztürk’ün 25. Kitabı Maviye Çalar Gözlerin okurları ile buluştu. Yazılı basında çıkan yazıları ve yayınlanan kitapları ile tanınan OTB Genel Sekreteri Birol Öztürk ile gazetemiz özel bir röportaja imza attı.
‘MAVİYE ÇALAR GÖZLERİN’ OKURLARI İLE BULUŞTU

Ordu’lu yazar Birol Öztürk’ün 25. Kitabı Maviye Çalar Gözlerin okurları ile buluştu. Yazılı basında çıkan yazıları ve yayınlanan kitapları ile tanınan OTB Genel Sekreteri Birol Öztürk ile gazetemiz özel bir röportaja imza attı.

Şafak Deliçakar’ın sorularını samimiyetle ve dobra dobra yanıtlayan Öztürk’ün verdiği cevaplarda gençlere ve yazma yeteneği olanlara da önemli mesajlar vardı.

Birol Öztürk, Ordu da yaşıyor. Okuma yazmaya meraklı olanlar onu gazete ve dergilerde çıkan yazıları ve yayınlanmış kitaplarıyla tanırken bu işlerde gözü olmayanlar Ordu Ticaret Borsası Genel Sekreteri olarak bilmektedir. Kendi tabiriyle “eli geveze bir adam” Birol Öztürk. 25.kitabı Maviye Çalar Gözlerin’i yayınladı ve henüz dumanı üzerindeyken kitap hakkında sohbet edelim dedik.

Birol Öztürk, ne zaman gitsek bulabileceğimiz ve kapısı yaz kış sonunda kadar açık mekânında güler yüzle karşıladı bizi. Henüz selamlaşma faslı bitmeden çaylarımız geldi önümüze, iş güç ve iş güçten kaynaklı stresten sıyrılıp konuyu kitaplara getirdik. İşte o keyifli sohbet!

Ş.D. : “Maviye Çalar Gözlerin” adlı kitabınız yayınlandı. Yanlış bilmiyorsak şayet bu 25.kitabınız. Neler söylemek istersiniz bu kitabınız hakkında.

B.Ö. : Evet. Doğru.Maviye Çalar Gözlerin, yirmibeşinci kitabım olarak yayınlandı. Bu kitapla neredeyse eş zamanlı olarak “Ordu’nun Dereleri” adlı kitabım da ikinci baskısını yaptı.Bunun gibi ikinci baskısını yapmış olan başka kitaplarım da mevcut.

Ş.D. : Bundan önce de “Mavi Kadar” adlı bir kitap çıkarmıştınız.Şimdi de “Maviye Çalar Gözlerin” adlı kitabınız yayınladı.Nedir bu mavi meselesi?

B.Ö. : Ben, renklerin gizemine ve özel anlamları olduğuna, renklerin kişilikleri olduğuna ve her insanın da tıpkı parmak izi gibi kendine has bir rengi olduğuna inanıyorum. Kimi bunun farkındadır kimi değildir. Mavinin her tonu bana kendimi çok iyi hissettiriyor bi kere. Maviye dair tüm imgeler,iyi hissetmeme ve iyi hissettirmem gerektiğine inandırıyor beni. Bu öyle bi renk ki; düşün, uzaydan bakıyorsun şu içinde yaşadığımız koca dünya bile mavi.Mavi Gezegen’dir dünyanın bir diğer adı da! Gök mavi ve göğün o maviliği suya yansır ve yer de mavi olur.Yer gök maviyken ben nasıl olur da “Mavi Kadar “ demem ve nasıl olur da şair Ahmed Arif’i anmayıp da “Maviye Çalar Gözlerin” diyerek yazmam!  Söz konusu olan maviyse ben oradayım!

Ş.D. : Tekrar “Maviye Çalar Gözlerin” e gelirsek, ne anlatıyor bu son kitabınız?

B.Ö. : Aslında şu dize, yani kitaba adını veren  “Maviye Çalar Gözlerin” dizesi, işi bilenler için kitabın içeriğininde net bir özetidir. Şair Ahmed Arif’in “Maviye, maviye çalar gözlerin/yangın mavisine” dediği o çok bilinen şiirinden bir dizedir bu. Ve anlayacağın üzere kitap Ahmed Arif’i anlatmaktadır.

Ş.D. : Neden Ahmed Arif?

B.Ö. : Ahmed Arif çok ilginç bir sanatçıdır. Yaşadığı süre içerisine yayınlanmış tek kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı şiir kitabıdır ve o kitap o kadar çok baskı yapıp da o kadar çok sattyı ve o şiirler o kadar çok ezberlendi, üzerine şarkılar türküler yapıldı ki, şaşılacak şey! O, bir tek kitapla resmen bir çığır açmıştır. Sonra mütevazı ve acılarla dolu yaşamı, sadakati, söyleyecek çok sözü olup da, hepsini yutmuşluğu! Tüm bunları hesaba katıncave bir de onun hakkında yazılmış bir kitap olmadığını, kaleme alınan çalışmalarda birçok bilginin eksik ve çelişkili olduğunu da anlayınca “bismillah” dedim ve iş buralara kadar vardı.Umarım iyi olur keza ben iyi bir şey yapmaya çalıştım.

Ş.D. : Ahmed Arif hakkında kaleme alınanların eksik ve çelişkili odluğundan bahsettiniz, neler mesela?

B.Ö. : Anladım.Siz, gazetecilik kurnazlığıyla kitabın özetini yaptıracaksınız bana.(gülüşüyoruz burada, elbette şaka )En bariz eksiklik, hata ya da ne bileyim çelişki Usta’nın doğum yılı hakkında. Onun hakkında kaleme alınmış olan en iddialı diyebileceğim çalışmaların birinde 1927 olarak zikrediliyor doğum yılı ve birçok çalışma Usta’nın doğum yılına dair verileri buradan kullanıyor. Anlayacağın doğruluğuna bizzat inanılmış bir şey.

Afyon Lisesi kayıtlarına baktığımızda, tarih Hicrî yazılmış olsa da, basit bir hesapla 1923 yılı verisi ortaya çıkıyor. Leyla Erbil’e yazdığı mektupların birinde 29 yaşında olduğunu söyler ki, o tarihten geriye doğru gidildiğinde 1925 yılına falan denk geliyor. En sağlıklı veriyse Mezarlıklar Bilgi Sistemindeki (MEBİS) ölüm tarihidir. Orada da 1923 olarak görülmektedir. İşte bu kitap, hiçbir şey yapmazsa bile en azından bu karmaşayı ortadan kaldırmış olacaktır.

Yeni beni çok rahatsız eden bir şey; Ahmed Arif ve Leyla Erbil mektuplarıyla o mektuplardan oluşan “Leylim Leylim” adlı kitaptır. Yani,şimdi bu mektuplar ve mektupları yazdıran hislere dair basit ifadeler dolanıyor ortalık yerde. Adam çıkmış “Ahmed Arif Leyla Erbil’e âşıkmış” deyip geçiyor.Bi de kitap var elinde Leylim Leylim! Ama öyle değil işte, Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e bakış açısı öyle cinsellik kalıbına dökülmüş bir aşk değil.Onu iyi anlamak lazım.İşte bu kitap, hiçbir şey yapmazsa bile en azından bu türden sığ yaklaşımların doğru olmadığını, vicdani olmadığını söylemiş olan bir vesika olacaktır.

Ş.D. : Kaleminize sağlık. Sizinle birçok röportaj yapılmış, televizyon programları yapılmış, tüm bunlara şöyle bir baktık ve “Birol Öztürk kimmiş?” dediğimizde neredeyse hiçbir özel bilgiye rastlayamadık. Yine, herkese açık olan sosyal paylaşım sitenizi inceledik aynı durum geçerli. Şimdi bir de biz sorsak “kimdir Birol Öztürk?” diye!

B.Ö. : Bu soru genelde röportajın başında gelirdi ama siz farklı çıktınız. Daha önce de söylediğim gibi bir kitap yazan her kimse için okur nezdinde onun nerde doğduğunun, büyüyüp de yürüdüğünün, okuyup, yazdığının önemi yoktur.Okur, elindeki eseri kaleme alanın boyuna, posuna, kilosuna, saçının rengine ilgi duymaz. Elindeki esere bakar, o eserde kendine dair cümleler bulabilmişse onunla ilgilenir. Hatta “ben” odaklı izahatlar okur nezdine nefret bile yaratabilir. Birol Öztürk’ün kim olduğu, ne oldup da ne olmadığı yazdıklarının içindedir zaten. Ahmed Arif kalkıp da bana 250 sayfa boyunca kendini anlatmadı. “Hasretinden Prangalar Eskittim “ adlı bir şiir kitabı yayınlamış ve bu şiir kitabının içine benlik mısralar koymuş, işte ilk hareket noktam bu olmuyor. Daha sonrasına bir okur olarak, özel çabamla ve bundan büyük zevk alarak ulaşabiliyorum.

Bir de şu kendi kendine “ben yazarım” deme şımarıklığı, egosu vardır. Eline kalem alan herkes, iyi kötü bi şeyler yazabilir. Yazdıklarını yayınlatma fırsatı da bulabilir. Hatta 25 kitap yayınlatmış da olabilir, hatta bencileyin gazete ve dergilerde yazdıkları yayınlanıyor da olabilir ama tüm bunlar ortaya çıkıp da “ben yazarım” deme hakkı doğurmaz. Yazarlık, okurun taktığı/takacağı bir nişandır.Ona okur karar verir. Okur, seni bir yazar, bir sanatçı, bir şair olarak görüyorsa bir zaman sonra senin hakkında merak ettiği en küçük ayrıntıya dahi ulaşır. Şu ortalık yerde “ben yazarım, bana yazar deyin “ diyenlere şaşırıyorum.

Ş.D. : 25 kitap yazdınız ve aralarında ikinci baskı yapanlar falan da var. Muhakkak ki olumlu geri dönüşler vardır peki hiç olumsuz, tepki diyebileceğimiz şeyler de yaşadınız mı? Yaşıyor musunuz?

B.Ö : Olmaz olur mu tabi ki. En sıcak olanını anlatayım.Akşamları, büyük bi aksilik olmaz, Akyazı sahilinde yürürüm.Orada da sık sık RedKid dediğimiz İlkay’a denk gelirim. İlkay’ın durum malum, kafası bozuk, dünyayı kafasına göre yaşayan bir sembol. Geçen yıl, bi grup adama sövüp sayarken denk gelmiştim ve adamlar da bunu çok ciddiye alıp iş büyüyecekti, araya girip, İlkay’ı da alıp uzaklaştırmıştım falan. Daha sonra da bu olayın da içinde olduğu durumu “Deliler Geçidi” diye kaleme almıştım, bu yazı ve daha fazlası Mavi Kadar ‘da yayınlanmıştı.

Geçen akşam yürüyorum yine, bi baktım bizim İlkay yine sayıp sövüyor, bu defa genç bir çifte takmış kafayı “memleket yıkılıyor, bunlar öpüşüyo” falan deyip, acayip tepki veriyor. “Gel İlkay, boş ver” deyip giriyorum koluna, az biraz sakinleşince dönüyor bana “sen de beni yazmışsın kitaba,şimdi bunu da yazarsın “ diyor. Yani bizim RedKid İlkay bile okuyor abi benim kitaplarımı(!). Daha ne olsun!(Gülüşüyoruz yine)

Ş.D. : Gençlere, yazmaya yeteneği ya da hevesi olanlara bir tavsiyeniz var mı?

B.Ö. : Şimdi, birilerine tavsiye verecek ya da ne bileyim akıl verecek makamda değilim.Bu ne hakkımdır ne de haddim. Ama şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim, bu işlerin ve de hayatın sırrı okumaktır.Ne yazık ki okumayan bir toplumuz, okumadığımız işçin de bakış açımız çok dar, birçok konuya bakış açımız muğlak, o nedenle de tahammül eşiğimiz sığ. Okumak zorundayız.

Ş.D. : Teşekkür ediyoruz.

(ŞAFAK DELİÇAKAR-OYH)

 

 


Haber Yorumları ( 0 Adet)

Adınız
E-mail Adresiniz
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Habere Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?

Son Haberler

 

Ordu Yeni Haber Gazetesi Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz :
Email Adresiniz :
Arkadaşınızın İsmi :
Arkadaşınızın E-Mail Adresi :
Varsa Mesajınız
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız