HABER ARAMA
Ordu Nöbetçi Eczaneleri
HABER ARŞİVİ
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
ANKET
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
  • Gayet Güzel
  • Kullanışlı
  • Beğenmedim
SON DAKİKA HABERLER
Ordu Havaalanı Transfer Samsun Havaalanı Vip Transfer
15 Haziran 2019 Cumartesi Saat: 10:44

YILMAZ; “ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLAR, ÇÖZÜMSÜZ BIRAKILMIŞTIR”

EĞİTİM SEN Ordu Şube Başkanı Sezgin Yılmaz, 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılında Eğitimin Durumunu gazeteci Şafak Deliçakar’a verdiği röportajda değerlendirdi. Eğitim de çözüm bekleyen sorunların iktidar tarafından çözümsüz bıra
YILMAZ; “ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLAR, ÇÖZÜMSÜZ BIRAKILMIŞTIR”

 

EĞİTİM SEN Ordu Şube Başkanı Sezgin Yılmaz, 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılında Eğitimin Durumunu gazeteci Şafak Deliçakar’a verdiği röportajda değerlendirdi. Eğitim de çözüm bekleyen sorunların iktidar tarafından çözümsüz bırakıldığını iddia eden Yılmaz, önemli açıklamalarda bulundu.

 

Şafak DELİÇAKAR: Sayın Yılmaz haftanın röportajı sayfamıza hoş geldiniz. Öncelikle sizden 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılında eğitimin durumumuz hakkında genel bir değerlendirme alabilirmiyiyz?

 

Sezgin YILMAZ: Hoşbulduk sayın Deliçakar. Evet, 2018-2019 eğitim-öğretim yılı 14 Haziran 2019 tarihinde sona erecek, resmi ve özel öğretim kurumlarında görev yapan 1 milyonu aşkın öğretmen ve 18 milyona yakın öğrenci yaz tatiline girdi.

Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar ve eğitim alanında hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, 2018-2019 eğitim öğretim yılında başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri derinden etkilemiştir. Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya bırakılırken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları 2018-2019 eğitim öğretim yılı boyunca yapılan düzenlemeler, sistem değişiklikleri ve fiili uygulamalarla sürdürülmüştür.

2018-2019 eğitim öğretim yılına damgasını vuran gelişme, AKP’nin siyasal-ideolojik hedeflerine paralel olarak hazırlanan ‘2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’ olmuştur. Vizyon Belgesi kapsamında eğitim sisteminin bütün kademelerinin daha piyasacı ve ‘inanç merkezli’ olarak yeniden yapılandırılması, öğretmenlik meslek kanunu üzerinden öğretmenlik mesleğinin rekabet ve performans ekseninde iyice itibarsızlaştırılması, okul yöneticiliğinin ‘işletmeci’ bir anlayışla profesyonelleştirilmesivb gibi gündemler, son olarak ortaöğretim sisteminde yapılan değişiklikler 2018-2019 eğitim öğretim yılında öne çıkan tartışma başlıklarını olmuştur.

Bugün eğitim sistemimiz toplumsal cinsiyet eşitliğinden oldukça uzak ve giderek dinsel içerikler kazanan muhafazakâr egemen ideolojinin yoğun baskısı ve denetimi altındadır. Toplumsal yaşamın her alanında görülen cinsiyetçilik ve cinsiyetçi uygulamaların en yoğun görüldüğü alanların başında eğitim gelmektedir. Eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda benimsenen tekçi anlayış, farklı inanç, kimlik ve mezhepleri yok saymayı ısrarla sürdürmektedir. Türkiye’nin laik, bilimsel eğitim konusunda olduğu gibi, anadilinde eğitim konusundaki olumsuz sicili aynen devam etmektedir.

Eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen sorunları arasında yer alan ikili öğretim, niteliksiz eğitim hizmeti, eğitimi özelleştirme adımları, kalabalık sınıflar, karma eğitim karşıtı uygulamalar, taşımalı eğitim, fiziki altyapısı yetersiz okullar, okullarda öğrenciler arasında ve öğretmenlere yönelik şiddet, öğrencilerin MEB eliyle dini cemaat ve vakıfların siyasal istismarına açık hale getirilmesi, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik uygulaması, norm kadro ve tayinlerde yaşanan sorunlar,  ataması yapılmayan öğretmenler vb gibi sorunlar bu yıl da çözümsüz bırakılmıştır.

 

Şafak DELİÇAKAR: Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar her ne kadar görmezden gelinmeye çalışılsa da, bu konu da ne dersiniz?

 

Sezgin YILMAZ: Eğitim sorunu halkın en temel gündemini oluşturmayı sürdürmektedir. Çocuklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk yaşta evlenmenin önüne geçen adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar; eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanamamaktadır. Bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizlikler, anadilinde eğitim gibi en temel sorunlar iktidarın çözmek bir yana daha da derinleştirdiği temel sorunlar çözülmek bir yana daha da derinleşmiştir.

MEB tarafından 4+4+4 sonrasında zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıktığı iddia edilmesine rağmen, 2018 yılında ortalama eğitim süresi 8,2 yıl olarak gerçekleşmiş, 2019 yılı hedefi ise 9,1 yıl olarak belirlenmiştir.15 Temmuz 2016 sonrasında tek bir kadrolu öğretmen ataması yapılmazken, Nisan 2019 itibariyle MEB bünyesinde görev yapan sözleşmeli öğretmen sayısı 83 bin 366, ücretli öğretmen sayısı ise 92 bindir. MEB, öğretmen atamalarına mülakat kriterigetirerek öğretmen atamalarında siyasi torpil ve kayırmacılığı ön plana çıkarmış, KPSS’de birinci olan ya da dereceye giren çok sayıda öğretmen adayı mülakat komisyonları tarafından haksız şekillerde elenmiştir.

MEB’in resmi verilerine göre ülke çapında görev yapan 920 bin 524 öğretmenin yüzde 66’sı (607 bin 604) son 17 yıl içinde atanmıştır. MEB bünyesinde görev yapan Buna karşın, 17 yıl içinde KPSS’ye giren her 100öğretmenden sadece 16’sı öğretmen olarak atanırken, geriye kalan 84 işsiz öğretmen ya tekrar sınava girmek ya da başka alanlarda çalışmak zorunda bırakılmıştır.

2018-2019 eğitim öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de 54 bin 732 resmi, 13 bin 679 özel okul bulunmaktadır. 2003 yılında özel okulların resmi okullara oranı yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 25’e çıkarak tüm zamanların rekoru kırılmıştır. 2002-2003 eğitim ve öğretim yılında tüm özel okullarda kayıtlı öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı (açık öğretim hariç) oransal olarak yüzde 1iken,geçtiğimiz 17 yıl içinde 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında 8 katartarak yüzde 8,2 olmuştur.

Bir Bakışta Eğitim 2018 Raporu’na göre, Türkiye’de öğrenci başına ilkokuldan yükseköğretime kadar 4 bin 652 ABD doları harcama yapılırken, OECD ülkeleri ortalaması 10 bin 520 ABD dolarıdır. OECD ortalamasında ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde kamu kaynaklarından yapılan harcama eğitim harcamalarının yüzde 90’ını, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan harcamalar ise yüzde 9’unu oluşturmaktadır. Türkiye’de ise eğitimde yaşanan ticarileşmenin sonucu olarak kamusal eğitim harcamalarının oranı yüzde 75, hanehalkı ve özel kaynaklardan yapılan eğitim harcamalarının oranı yüzde 25’tir.

MEB Faaliyet Raporu verilerine göre ikili eğitim yapılan okul oranı yüzde 25,71’dir. Başka bir ifade ile Türkiye’de her dört okuldan birinde ikili eğitim yapılmaktadır. Spor salonu bulunan okul oranı sadece yüzde 13’tür, okulların yüzde 87’sinde spor salonu bulunmamaktadır. Kütüphanesi olmayan okul oranı yüzde 61; çok amaçlı salonu olmayan okulların oranı yüzde 62’dir.Eğitim öğretimden erken ayrılma oranı (18-24 yaş) yüzde 32,50gibioldukça yüksek bir oranda gerçekleşmiştir.

 

Şafak DELİÇAKAR: MEB, yakın geçmişte devlet okullarını nitelikli okullar-niteliksiz okullar olarak sınıflandırmış ve bu durum kamuoyunca günlerce tartışılmıştı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Sezgin YILMAZ: MEB Bakan yardımcısı Mustafa Safran’ın geçtiğimiz günlerde benzer bir sınıflandırmayı öğretmenlere yönelik olarak yapması, Türkiye’de eğitime ve öğretmene verilen değeri görmek açısından önemlidir. Önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren MEB tarafından ‘başarılı’ bulunan öğretmenlerin 24 Kasım’da Ankara’ya çağrılacak olması, bakanlığın başarı kriterlerini neye göre belirleyeceği sorusunu akla getirmektedir.

Yıllardır eğitim sistemini ve öğretmenleri rekabetçi bir mantıkla yönetmeye çalışan, 2023 Eğitim Vizyon Belgesi’nde de yer aldığı gibi öğretmenleri birbirine rakip haline getirerek bireysel performans sistemini hayata geçirmeye çalışan bir zihniyetin eğitim sisteminin sorunlarına kalıcı çözümler üretebilmesi mümkün değildir.

Eğitimde siyasal kadrolaşma uygulamalarının yukarıdan aşağıya doğru organize bir şekilde gerçekleştirilmesi, okullarda yaşanan şiddetin artması, eğitim emekçilerine yönelik çeşitli saldırı ve tehditlerin (ihraç, açığa alma, sürgün vb) hız kesmeden sürmesi gibi uygulamalar, okullarımızın fiilen kışla ya da cezaevi haline getirilmesine neden olmuş, en temel sendikal faaliyetlerimiz sık sık soruşturma konusu yapılmıştır.

 

Şafak DELİÇAKAR: Okullaşma politikasını dönem içerisinde hep iktidarın siyasi hedeflerine göre oluşturulduğunu iddia ettiniz. Bu konuda ki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Sezgin YILMAZ: MEB’in mesleki eğitim ve İmam Hatip Lisesi temelli olarak şekillendirilen okullaşma politikası, öğrencilerin çoğunluğunun bu okullara gideceği veya gitmesi gerektiği ön kabulü üzerinden şekillendirilmektedir. Böylece, bir taraftan sermayenin ihtiyaç duyduğu ara elemanlar ucuz işgücü olarak üretim sürecine dahil olması sağlanırken, diğer taraftan imam hatipleştirme politikaları üzerinden eğitimin dinselleştirilmesi ve siyasi iktidarın politik kitle tabanının genişletilmesi yönünde adımlar atılması hedeflenmiştir. 

2018 yılında temel eğitimden ortaöğretime geçiş sürecinde öğrencilerin kendilerine dayatılan meslek lisesi-imam hatip lisesi çıkmazına girmeyi reddetmiştir. LGS’de yerleşen öğrenci oranının en yüksek olduğu lise türleri sırasıyla Anadolu Lisesi (yüzde 29,72); Fen Lisesi (yüzde 28,08) ve Anadolu İmam Hatip Lisesi (yüzde 22,88); Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (yüzde 11,48) ve Sosyal Bilimler Lisesi (yüzde 7,84) olmuştur. Öğrenciler, ülkenin neresinde olursa olsun tercihlerini, iktidarın tüm çabalarına rağmen büyük çoğunlukla akademik eğitim veren okullardan yana kullanmıştır. 

2019 LGS verilerine bakıldığında okulların yüzde 56'sının imam hatipler ve meslek liselerinden oluştuğu görülmektedir. 2019’da sınavla öğrenci alacak okul sayısı 1526, bu okulların kontenjanı ise 139 bin 120 olarak belirlenmiştir. Okul listeleri incelendiğinde 1526 okulun 855’nin Anadolu imam hatip ve meslek liselerinden oluşuyor olması MEB’in okullaşma politikası hakkında yeterince ipucu vermektedir.

Okullaşma politikasında yanlış uygulamalar meslek lisesi artışı oranlarına bakıldığında net bir şekilde görülmektedir. Öğrenciler tarafından en çok tercih edilen okul türü olan Anadolu liselerine ilişkin bu okul türlerini yok sayma politikaları sürdürülmekte, meslek lisesi sayısını arttırma politikalarına devam edilmektedir. 2023 Eğitim Vizyonu Belgesinin en önemli özelliklerinden birisi de, ‘Anadolu Lisesi’ ibaresinin bir okul türü olarak kullanılmaması, onun yerine genel ortaöğretim teriminin tercih edilmiş olmasıdır. Bu dil tercihinin, önümüzdeki dönem için MEB tarafından oluşturulan okullaşma politikasının sonucu olduğunu ifade etmek doğru olacaktır.

‘2023 Eğitim Vizyon Belgesi’ne paralel olarak MEB okul türleri arasında resmen ayrımcılık yapmakta ve ortaöğretim sistemini imam hatipler ve meslek liseleri merkezli olarak yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır. Geçtiğimiz eğitim öğretim yılı başında ortaöğretime geçişte yerel yerleştirmede en çok tercih edilen okul türü olan Anadolu liselerindeki öğrenci sayısı imam hatip liselerini tercih etmek zorunda bırakılan öğrencilerin üç katı olmasına rağmen, imam hatip lisesi sayısı ısrarla arttırılmaktadır. 2018LGS’de297 olan Anadolu imam hatip lisesi sayısı, 2019LGS’de okul sayısı 42 artışla 339’a çıkarılmıştır. İmam hatip liselerindeki öğretmen sayısının öğrenci sayısına oranla, Anadolu lisesinde görevli öğretmenlerin sayısının yarısına ulaşmış olması dikkat çekicidir.

Anadolu liseleri ve meslek liselerinde okuyan öğrenci sayısı birbirine yakın olmasına rağmen, hem meslek lisesi sayısı hem de görevlendirilen öğretmen sayısı öğrencilerin talepleri ile ters orantıda arttırılmaya devam edilmektedir. Öğrencilerin ilgi, gereksinim ve tercihlerini dikkate almayan bir okullaşama politikasının, tüm öğrencilerin istediği okul türünde ve okulda eğitim alma hakkını ihlal ettiği açıktır.

 

Şafak DELİÇAKAR: Eğitimde yaşanan şiddetin önüne bir türlü geçilemiyor. Eğitim Sen’in bu konuda ki tavsiye ve çözüm önerileri nelerdir?

 

Sezgin YILMAZ: Toplumsal-ekonomik olumsuzlukların ve gelir adaletsizliğinin giderek derinleştiği ülkemizde okullarda yaşanan şiddet, 2018/19 eğitim öğretim yılında da eğitim alanının en önemli sorunları arasında yer almıştır. Okullarda ve okul önlerinde yaşanan şiddet olaylarının tırmanışa geçmesi sonucunda yüzlerce şiddet olayı meydana geldi ve bu olaylarda çok sayıda öğrenci ve öğretmen arkadaşımız hayatını kaybetmiştir.

Okullarda yaşanan şiddetin giderek artması, Türkiye’de eğitimin çok ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu göstermiştir. MEB’in okul içinde özel güvenlik birimleri veya okul çevresine polis yığarak sorunu kolluk kuvvetleri ile çözme arayışının hiçbir işe yaramadığı bir kez daha görülürken, eğitimde şiddet sorununun çözülmesi için yapısal, kurumsal ve kültürel anlamda köklü dönüşümlere ihtiyaç olduğu görülmüştür.

Sorunu çözmek, günü birlik müdahalelerle değil, uzun vadeli eğitim politikalarıyla mümkündür. Bunun için başta öğrenci ve eğitim emekçileri olmak üzere, eğitimin tüm bileşenlerine yönelik olarak kültürel, sosyal yönden tatmin edecek altyapı çalışmalarının hızlı bir biçimde gerçekleştirilmesi şarttır. Ayrıca okullarda rehberlik hizmetlerinin işletilmesi ve buralardaki yetersiz personel sayılarının giderilmesi gerekmektedir. Veli, öğrenci, öğretmen eğitimi önem kazanmaktadır. Çünkü gençliği anlama, algılama, sorunlarına çözüm üretebilmek ve bu alandaki yetenekleri açığa çıkarmak için eğitimin ne kadar önemli olduğu ortadadır.

Eğitim emekçilerinin, öğrencilerin ve velilerin arkalarında toplumun ve eğitim örgütlerinin desteğini hissetmeye ihtiyaçları vardır. Her okulun şiddetle mücadele etmek için alınması gereken somut önlemleri, ne yapılacağını ve nasıl önleneceğini gösteren bir eylem planı olmalıdır.

 

Şafak DELİÇAKAR: Son olarak Kamusal, Bilimsel, Demokratik, Laik ve Anadilinde Eğitim Mücadeleniz biliyoruz ki muhakkak sürecektir. Bu kapsamda son olarak neler diyeceksiniz?

 

Sezgin YILMAZ: Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan ve katlanarak artan sorunlar ile 2018/19 eğitim öğretim yılında yaşananlar, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığını açıkça göstermektedir. Okullarda yaşanan yoğun dinselleşme ve eğitimi ticarileştirme uygulamaları okullarımızı eğitim yuvası olmaktan uzaklaştırmıştır.

Kamuda ve eğitimde siyasi ve idari kararlarla hayata geçirilen hukuksuz ihraçlar ve açığa almalar, sendikal faaliyetlerden zorlama yorumlarla suç üretme çabaları, öğrencilerin yarış atı gibi sınavdan sınava koşturulması, öğretmenlerin mülakat sınavı ile sözleşmeli istihdam edilerek esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlanması, siyasal kadrolaşmanın arttığı, eğitimde farklı dil ve kimliklerin dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin ülkemize ve çocuklarımıza olumlu katkı yapması mümkün değildir.

Eğitimde siyasal kadrolaşma uygulamalarının yukarıdan aşağıya doğru organize bir şekilde gerçekleştirilmesi, okullarda yaşanan şiddetin artması, eğitim emekçilerine yönelik çeşitli saldırı ve tehditlerin (ihraç, açığa alma, sürgün vb) sürmesi gibi uygulamalar, tıpkı ülke genelinde olduğu gibi, okullarımızın ve üniversitelerin fiilen kışla ya da cezaevi haline getirilmesine neden olmuştur.

MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, son olarak açıklanan yeni müfredat üzerinden öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir.Yıllardır toplumsal yaşamın her alanında sürekli kamplaşma ve kutuplaştırma politikaları üzerinden siyaset yapanlar, benzer bir bölünmeyi okullarda öğrenciler, öğretmenler ve veliler arasında oluşturmaya çalışmış ve bunda kısmen de olsa başarılı olmuşlardır.

Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ilkeler doğrultusunda verilmesine, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır.

Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi arttırarak sürdüreceğimiz bilinmelidir.

 

Şafak DELİÇAKAR: Sayın Yılmaz, verdiğiniz bilgi ve değerlendirmeler için çok teşekkür ediyor, önümüzde ki eğitim-öğretim döneminde de yine sizlere mücadele yolunda başarılar diliyorum.

 

Sezgin YILMAZ: Sayın Deliçakar, bende şahsınıza ve gazeteniz Ordu Yeni Haber’e şahsıma ve EĞİTİM SEN camiasına bu fırsatı sağladığınız için teşekkür ediyor, yayın hayatınızda başarılarınızın devamını diliyorum.

 

 


Haber Yorumları ( 0 Adet)

Adınız
E-mail Adresiniz
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Habere Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?

Son Haberler

 

Ordu Yeni Haber Gazetesi Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz :
Email Adresiniz :
Arkadaşınızın İsmi :
Arkadaşınızın E-Mail Adresi :
Varsa Mesajınız
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız