Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
- 15:41 HAFTA SONU DOLDU TAŞTI!
- 15:11 OBB’DEN YAĞIŞ TEDBİRİ
- 14:17 TARIM MAKİNELERİ ÇALIŞIYOR
- 14:09 EKREM ŞENTÜRK’TE ‘BENDE YOKUM’ DEDİ
- 13:29 HACI ADAYLARINA EĞİTİM SEMİNERİ
- 13:17 ZEHİR TACİRLERİNE NARKOÇELİK-14” OPERASYONU
- 13:00 SÖNMEZ’DEN ‘KDV’ AÇIKLAMASI
- 12:55 TOHUM TAKAS ŞENLİĞİNE BÜYÜK İLGİ
- 12:54 BAKAN YUMAKLI: TMO SEZONA HAZIR
- 12:17 MÜDÜRLER İKİZCE’DE TOPLANDI
- 12:05 “HİÇ DURMADAN AŞKLA ÇALIŞIYORUZ”
- 11:59 YEŞİLAY, SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN PEDAL ÇEVİRECEK
- 10:58 MİLLİ ELDİVENLERDEN 5 MADALYA
- 10:58 İZMİR’İN GÖZTEPE’Sİ SÜPER LİG’DE
- 10:58 ORDU GALATA BAL LİGİ’NDE
UFUKTAKİLER
SUYUN DEĞERİ KUYU KURUYUNCA ANLAŞILIR
Türkiye, mevsim normallerinin altında düşen yağış ve su kullanımında hatalar nedeniyle son yılların en kurak dönemini yaşıyor.
Baraj ve göllerde su seviyeleri hızla düşüyor.
Kuraklık tehdidiyle karşı karşıyayız. Hatta bu tehditle burun burunayız. Yağmur yok, kar yok. Barajlarda su seviyesi son 25 yılın en dip noktasında.
Ordu Büyükşehir Belediyesi OSKİ Genel Müdürlüğü, olası kuraklık tehlikesine karşın 19 ilçede başlattığı sondaj kuyusu çalışmaları içimizi rahatlatıyor belki ama bundan sonra “vatandaşlarımızın da su kullanımı konusunda daha hassas olmalarını rica ediyorum” cümlesi yeterli olmayacağını düşünüyorum.
Daha sonra büyük sıkıntılar yaşamamak adına, vatandaşın su konusunda eğitilmesi şart. Büyükşehir Belediyesi suyun az tüketmesi, yeniden kullanılması ve geri dönüşümünün sağlanması hususunda vatandaşı bilinçlendiren yayınlar, haberler ve uygulamalar üzerinde çalışmalıdır.
Su yaşam için en önemli kaynaktır. Belediye yapacağı çalışmalarla içme suyu kaynaklarını güçlendirmiş olurken, bir yandan da su tasarrufuna özendirmek suretiyle büyük susuzluk felaketini önlemiş olacaktır.
Bir taşla iki kuş vuralım.
Belediye kuraklık tehlikesine karşı gereken önlemleri alırken, vatandaş bilinçlensin.
Az tüketelim, yeniden kullanalım ve geri dönüştürelim.
Su yoksa hayatta olmaz…
Hayatımızın kıymetini bilelim…
TEŞEKKÜRLER KENT ORKESTRASI
Sokağa çıkma kısıtlaması var.
Evdeyiz. Nefes almaya ihtiyacımız var. Patlıyoruz.
Sokaklarda sessizlik hakim. Pandemi elimizi kolumuzu bağlamış.
Lakin birden müzik sesleri ulaşıyor kulaklarımıza,
Bir anda merak içerisinde balkonlara koşturuyoruz.
Bir avuç insan. Bizim çocuklarımız. Ordu’nun değerleri.
Yetenekli, azimli gençlerin çaldığı ensturmanlardan çıkan notalar gönüllerde dans ediyor.
Ordu Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası, canlı olarak sunduğu performans ile yüz güldürüyor.
Giyim, kuşam ve duruşuyla, fark yaratan Kent orkestrası, biz evlerimizdeyken sokak sokak gezerek düzenlediği konserler ile bu zor günlerde vatandaşa moral verdiler.
Alkışladık.
Birlikte başaracağız. Birlikte yeneceğiz.
Göreceksiniz bugünleri de atlatacağız.
Kent orkestrasına teşekkürler.
MUTLU YILLAR ORDU
Ben denizi gördüğümde 15 yaşındaydım… O yaşıma kadar uçsuz bucaksız denizi düşünür ve büyük bir özlemle sonsuz mavilikte koştuğumu hayal ederdim hep…
1977 yılında bir yaz akşamında tası tarağı toplayıp, babamın doğduğu bu topraklarda yaşamak üzere yola çıktık. O zamanlar bu şehirle ilgili aklımızda olan şeyler soğuk kış gecelerinde babamın bizi etrafına toplayıp büyük bir zevkle anlattığı anıları kadar tanıyorduk memleketimizi…
Dağları anlatırdı babam, denizi, okuldan kaçıp çırılçıplak Bozukkale’de denize atlayarak yüzdüğünü, ara sıra boğulma tehlikeleri atlatarak nasıl yüzme öğrendiğini, Selimiye’nin yokuşunu, tabyabaşını, fındık bahçesindeki koşturmalarını, sağır annesi terzi Nahide hanımı, Şarkiye mahallesinde evine giderken camlara çıkan zeytin gözlü, saçları örülmüş kızları… Ağzımız açık dinler, onunla tekrar yaşardık o anları…
Bizim için memleket; babamın özlem içerisinde geçmişte yaşadıklarını anlatırken ağzından çıkan sözlerdi o zamanlar… Hiç görmediğimiz şehrimizi küçük beyinlerimizde yaratmaya çalışır, mutlu olurduk…
“İnsanın kendi memleketi gibisi yok, bir gün mutlaka kavuşacağız ona…”
Hep böyle söyleyip durdu yıllar boyunca. Sonra vakit geldi. Artık yola çıkma zamanıydı. Babam önden gidecek kiralık evi bulacak ve biz birkaç gün sonra baba memleketinde olacaktık… Ardından el salladım otobüse binerken.
Son görüşüm oldu onu. Hep adını sayıkladığı memleketine gelişinin hemen ertesi günü kalp krizi geçirdi. Bütün gün sevdiklerini görmüş. Onlara sarılmış, onlarla sohbet etmiş. Çaylarını, kahvelerini içmiş. Sahile inmiş ve derin derin ciğerlerine çekmiş denizin yosun kokusunu.
Alelacele yapmış her şeyi. O gün son günü olduğunu biliyormuş gibi.
Ve akşamı kaybettik onu.
Kocaman bir ailemiz vardı eskiden. Kalabalık bir ailede büyüdüm… Memur olan babam sayesinde memleketin birçok şehrinde ekmek yedik, su içtik. Bu son duraktı artık… Kendi memleketimize dönmek üzere hazırlıklarımız yaptık… O zamanlar para çok değerli, şimdiki gibi otobüse binip camlardan manzara seyrederek keyifle yolculuk yapmak her adamın harcı değil. Mecburen eşyalarımızı yüklediğimiz kırmızı bir kamyonun arkasında yere serilen bir yatağın üzerinde, kamyonun üzerindeki ağır brandanın altında yolculuk yapmak zorundaydık. Hiç mola vermedik. Yaklaşık 12 saat süren bir yolculuğumuz esnasında birbirimizin suratını dahi görmeden bulunduğumuz yerden hiç kıpırdamadan yaşlı kamyonun motor sesine aşina kulaklarımız gece boyunca yol aldık.
Sabaha karşı uyuşan bedenlerimizin de zorlamasıyla gün ışığı görmek için kamyonun brandasını hafif araladık, dışarı baktık. İşte o sabah ben ilk kez gördüğüm denize, ilkokulda âşık olduğum mavi gözlü öğretmenimi sever gibi vuruldum… Onun gözlerine bakarken tüm bedenimde hissettiğim o çırpınışları hissettim yüreğimde… Ne kadar maviydi… Ne kadar uçsuz bucaksız…
Rüzgâr saçlarımızı uçururken bir tarafımızda deniz, bir tarafımızda yemyeşil dağlar bütün gece boyunca yolculuk yaptığımız kırmızı kamyonun sırtında döndük limanın hemen yanı başından…
Bu şehri, baba memleketini o gün bu gün hep sevdim. Hiç kopamadım, kopmakta istemedim zaten. Her an kucağımda yatırdığım yârim gibi bağlandım, sevdim onu…
Ve aradan neredeyse 40 yıldan fazla bir zaman geçti… Yaş çoktan geçti elliyi., altmışa merdiven dayadım. Ne günlerimiz geçti bu memlekette düşününce…
Kimi zaman Boztepe yıkıldı üzerime. Ezildim… O deniz darağacında yağlı ip olup sıktı boğazımı, direndim nefes almaya çalıştım… Sesimi çıkarmadım hiç.
Ben bu şehri hak etmeye çalıştım elimden geldiğince. Ben bu şehri hiç bir karşılık beklemeden sevmeye çalıştım. Lakin anladım ki; bu şehri sevmek için yürek gerek dostlar…
Ben bu şehri sevdim…
Ben bu şehri çok sevdim…
Ah bu şehrin dili olsa da konuşsa…
Yeni bir yıla girdik. En önemli şey yaşamak değil, iyi ve doğru yaşamaktır. Cebinizde hep umut olsun.