HABER ARAMA
Ordu Nöbetçi Eczaneleri
HABER ARŞİVİ
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
ANKET
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
  • Gayet Güzel
  • Kullanışlı
  • Beğenmedim
SON DAKİKA HABERLER
Ordu Havaalanı Transfer Samsun Havaalanı Vip Transfer
29 Ocak 2021 Cuma Saat: 10:13

K I R M I Z I K A M Y O N (ÖYKÜ)

Hava kararmak üzere idi. Kırmızı kamyonun yolcuları biraz sonra tekrar yola çıkacak ve zifiri karanlığın içinde sabahın ilk ışıklarına kadar yol alacaklardı. Sonra ardından gün boyu sürecek olan zorunlu mola, sonra yine yol. Tam üç g
K I R M I Z I K A M Y O N  (ÖYKÜ)

Hava kararmak üzere idi. Kırmızı kamyonun yolcuları biraz sonra tekrar yola çıkacak ve zifiri karanlığın içinde sabahın ilk ışıklarına kadar yol alacaklardı. Sonra ardından gün boyu sürecek olan zorunlu mola, sonra yine yol. Tam üç gündür süren bu yolculuğun daha ne kadar süreceğini kimse bilmiyordu. Gece yolculuk  sürerken, gündüz bir su kenarı bulunduğunda mola veriliyordu.

 

İşte yine bir zorunlu molanın sonlarına doğruydu. Kırmızı kamyonun yolcuları, miskin bir bekleyiş içindeyken, beklenen an gelmişti bile. Kırmızı kamyonun şoförü Süslü Cemal, bir eliyle sürekli oynadığı uzun saçlarını düzeltirken, tüm yolculara seslendi… “Hadi bakalım, gidiyoruz…”

 

Birden bire çoluk çocuk, kadın erkek tüm yolcular herkes ayaklandı, bir telaştır başladı, önce üstlerine serdikleri yorganları,  sonra altlarındaki yataklar toplandı. Kap-kacak  alelacele kamyona taşındı,  geride  kağıt parçaları, poşetler ve çöpler bırakılarak kırmızı kamyonun kasasındaydı herkes.

 

Süslü Cemal tüm  yolcularını tek tek saydı, ardından kocaman ve ağır kapağı kapatıp, kilit vurdu. Sonra kamyonun üzerine kalın brandayı özenle  çekti. Tüm yolcular artık  kalın bırandanın altında ve içeride göz gözü görmüyordu. Süslü Cemal dağılan saçlarını elleriyle bir kez daha düzelttikten sonra yolculara seslendi. “Sakın kafanızı göstermeyin, sonra biliyorsunuz…”

 

Yolcular cevap vermedi bile, çünkü yola çıkmadan evvel en az yüz kere tembih edilmişti herkese, yolculuk sırasında brandayı açıp, kafanızı bile çıkarmayın, sonra polis yakalarsa iyi olmaz diye. Kırmızı kamyon artık yola çıkmaya hazırdı, Süslü Cemal direksiyona geçti, elini cebine attı ve bir sigara yaktı. Saçlarını dikiz aynasına bakıp son bir kez daha düzelti ve ardından kontağı çevirdi. Eski model kırmızı kamyon yükünün de ağırlığından olsa gerek, önce şöyle bir silkindi, ardından astımlı bir hastanın  nefes  alıp,  vermesi  gibi  garip sesler çıkarmaya çalıştı. Kırmızı  kamyonun kasasında, brandanın altında, karanlık içindeki yolcular gidiyordu artık, Koca kamyonun tekerlekleri  ağır ağır  dönmeye başladığında, yirmi beş çocuk, on üç erkek ve yirmi yedi kadından oluşan  yolcular  Karadeniz’e doğru  yola çıkmışlardı. Yolcular Karadeniz’e fındık toplamak için giden güneyli  köylülerdi…

 

Gurbet, kamyon her çukura girip çıktığında acıyla yüzünü buruşturuyor, dişlerini sıkıp, sesini kimseye duyurmamaya çalışıyordu.  Hamileydi ve üstelik çok az bir zamanı kalmıştı. Dişlerini sıkmaya devam ediyordu, kimse sesini duymamalıydı. 

 

On beş yaşındaydı Gurbet, iki kavgalı aşiretten Tüfekçioğlu aşiretindendi. Yıllarca süren bu kavgaya her iki tarafta  onlarca ölü vermişlerdi. Gurbetin babası da bu kavgalar  uğruna can vermiş, Gurbet uzun süre anasıyla bir başına kalmış ve anası çok zor büyütmüştü onu. İşte en son büyüklerin araya girmesiyle aşiretler barışmak zorunda kalmış kavgaya son vermişlerdi. Artık kurban vermek yoktu… Oysa, barış yapıldıktan sonra ilk kurbanı vermişlerdi bile. Tüfekçioğlu aşireti iyi niyetini göstermek için karşı aşirete  Karagöllere kız vermeye karar vermiş ve kurban olarak da Gurbeti seçmişlerdi… O zamanlar töre gereği Gurbet sesini bile çıkaramamış, kaderine razı olmuştu.

 

Gurbet daha on dört yaşında, Karagöl aşiretinden Musa Ağanın dördüncü karısı olarak buldu kendini. İstemeyerek de olsa gelin gitti karşı aşirete. Çünkü barış için sunulmuş bir  hediyeydi o. Artık barış vardı. Oysa birkaç gün içerisinde anladı her şeyi.  Her ne kadar  kan akıtılmayacak diye söz verilmiş ise de,  gizliden gizliye kin ve nefret devam ediyordu. Karagöl aşireti gelin olarak aldığı Gurbet’i, Tüfekçioğlu aşiretinden olmasından dolayı pek sevmemiş, ısınamadıklarını belli eder olmuşlardı. Çok geçmeden hamile kaldı Gurbet, gün geçtikçe karnı büyümeye başladı. Derken bir gün Musa Ağa, birkaç hafta sonra doğuracak olan Gurbet’e, Karadeniz’e fındık toplamaya gidiyoruz, dedi. Neydi ki fındık, o zamana kadar hiç görmemiş, hiç adını duymamış ve dahası hiç yememişti bile… Musa Ağa Karadeniz’e gidiyoruz demişti, oysa Gurbet o güne kadar köyünden hiç dışarı çıkmamıştı bile, Karadeniz nere ola ki…

 

Birkaç gün sonra köye kırmızı bir kamyon geldi, yatak, yorgan, kap-kaçak ne bulunursa hepsini yüklediler, sonra bir sürü çoluk çocuk, kadın erkek doluştular kamyona ve yola çıkıldı. Gurbet’e kimse, sen dayanamazsın gelme, demedi. En son o çıktıktan sonra kapıya kocaman bir kilit vurdu Musa Ağa. Gurbette köşede bir yer bulmuştu kendisine, neredeyse nefes almanın bile zor olduğu bu kalabalık ortamda, işte bu durumda yolculuk etmek zorundaydı Gurbet. Oysa  kocaman bir otobüsün geriye doğru yaslanmış koltuğunda, etrafı seyredip, rahat rahat gitmek varken kendisine düşen bu bir metrekare yerde yolculuk etmek zorundaydı. Çünkü otobüse verecek paraları yoktu ve birkaç aile birleşerek bu kamyonu tutmuştu.

 

Kamyon uzun süre yol aldı. Yolcular, uyuşan vücutlarını dinlendirmek, biraz olsun temiz hava alabilmek için verilecek olan kısa molayı bekliyordu artık. Oysa beklemekten başka çareleri yoktu. Süslü Cemal ne zaman aklına eserse o zaman  kamyon duracak ve onun belirlediği vakit kadar mola verilecekti. Oysa Süslü Cemal kamyonun teybinden yükselen arabesk bir şarkıya kaptırmış kendini, ne mola ne de yolcuları aklındaydı.

 

Bir sürü insanın birbirini dahi göremeden yolculuk yaptığı kamyonun ufacık  bir köşesinde kıvrılmış oturan Gurbet, köyünü düşündü bir an. Bir zaman  Mustafa’sı vardı onun. Çerçi Mustafa diyorlardı ona. Gencecik bir delikanlıydı Mustafa. Altında derme çatma tahtalardan yaptığı arabasına koştuğu bir katırla köy köy dolaşır, kızların çok hoşuna giden, rengarenk, ışıl ışıl incik boncuk satardı. İşte bu Mustafa, Gurbet’in yavuklusu Mustafa’ydı. Gurbet’in köyünde, yine satış için geldiği gün ilk görür görmez vurulmuştu  ona. Oysa hiç kimse Musa Ağa’ya varırken sormamıştı onu, yavuklun var mı diye. Tıpkı kaderi anası gibi olmuştu. O da, hiç sorulmadan   hiç tanımadığı, görmediği bir adamın dördüncü karısı olmuş ve Gurbet’i pamuk toplamak için gittiği Çukurova’da doğurmuştu.

 

Kamyonun gürültüsüne alışmışlardı artık.. Yorgunluktan uyuyakalan yolcular, gurbetin acı çığlıklarıyla uyandılar. El yordamıyla kadınlar gurbetin yanına yaklaşmaya çalıştı. Evet, durmaları gerekiyordu artık. Uzun süre seslerini süslü Cemal’e duyurmaya çalıştılar, Süslü Cemal, bangır bangır dinlediği şarkıya rağmen duyabildi  sonunda. Hemen yol kenarında bir yerde durdular. Brandanın ucu aralandı hemen.  Zorunlu mola verilmişti artık.

 

Biraz sonra, Gurbet bir ağaç altında hazırlanan battaniyenin üzerinde, çığlık çığlığa buldu kendini. Sancılar içerisinde kıvranıyor, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Kan revan içindeydi yattığı yer. Yaşlı kadınlar çocukları ve erkekleri uzaklaştırdılar ilkin, ardından Gurbet’in etrafında toplandılar,  Şimdi Gurbet’in yattığı yerde hummalı bir çalışma başlamıştı. Ateş yakıldı ve sular ısıtılmaya başlandı. Musa Ağa, mutlu bir şekilde, az ileride diz çökmüş elleri  açılmış bir şekilde  yeni gelinin ilk çocuğunun erkek olması için dualar ediyordu.  Arabadan inen gençler aralarına katılacak olan bir can için omuz omuza vermiş halay çekiyordu. Musa Ağa mutlu biraz sonra doğacak çocuğunu bekliyordu. Çığlıklar, çığlıklar, ardından bir bebek ağlamasıyla Gurbet’in bulunduğu yöne çevrildi başlar. Küçük bir kız çocuğu hızla koşarak Musa Ağa’ya doğru geldi ve ellerini uzatırken,

 

“Müjde ağam, bir kızın oldu” dedi.

 

Musa Ağa küçük kıza şöyle bir baktı,  birkaç saniye öylece kalakaldı. Dişlerini sıktı, derin nefesler alıp vermeye başladı. Ardından elini cebine götürdü ve ellerini uzatmış bekleyen küçük kızın avuçlarına demir bir para bıraktı. Küçük kız sevinçle uzaklaşırken, Musa Ağa hızla Gurbet’in yattığı yöne doğru yöneldi. Bir anda Gurbet’in başındaki kadınlar  orayı terketti, Musa Ağa yerde yatan Gurbet’e şöyle bir baktı ve dişlerinin arasından seslendi.

 

“Biraz dinlen sonra yola çıkacağız, daha gidecek çok yolumuz vardır.”

 

Sonra biraz sonra yeni doğan kızının yüzüne bile bakmadan hızlı adımlarla uzaklaştı oradan. Az ileride çömeldi ve cebinden çıkardığı sigarasını yakıp içmeye başladı.  Aradan çok uzun bir süre geçmemişti ki, Süslü Cemal’in sesi duyuldu yine. “Gidiyoruz…”

 

Yine tüm insanlar bir telaşla kamyona yöneldiler, yine ellerinde ne varsa acele bir şekilde kamyona yüklediler, herkes tek tek bindi kamyona, Gurbet ve bebesi hariç… Süslü Cemal, hala ağacın altında yatan Gurbet’i gösterdi Musa Ağa’ya. Musa Ağa hızla o tarafa yöneldi. Ağacın altına geldiğinde, Gurbet’e seslendi. Lakin Gurbet’ten bir cevap alamadı. Yanına yaklaştı, diz çöktü  ve elleriyle omzuna dokundu. Cevap alamadı, bu sefer biraz daha fazla sarsarak  uyandırmak istedi ancak, Gurbet’in başı  yana düştü. Eğildi yüzüne baktı, gözlerine inanamadı.  Gurbet yaşamıyordu. Birden kulakları sağır edercesine bir çığlık attı, kamyondakiler bir gariplik olduğunu anlamış ve hemen Musa Ağa’nın yanına koşmuşlardı. Evet, Gurbet yaşamıyordu artık. Omzuna  yatırdığı ve bir eliyle sıkı sıkı tuttuğu yeni doğan bebesini zorlayıp koparır gibi aldılar. Geriye yapacak bir şey kalmamıştı, Gurbet ölmüştü. ve geriye dönüş yoktu. Yola devam etmek için mecburen buraya, yani öldüğü ağacın hemen altına gömeceklerdi.  Yavaş yavaş çiseleyen yağmurla toprağa verdiler onu. Musa  Ağa’nın haricinde kimse ağlamadı. Değişen hiçbir şey yoktu. Her şey bittikten sonra kırmızı kamyonun yolcuları, bir eksilip, bir artmıştı. Sonra yerlerini aldılar. Kırmızı kamyon yavaş yavaş hareket ettiğinde, Musa Ağa açık olan pencereden Gurbet’in mezarı kaybolana kadar ardına baktı, hemen bir tepeyi döndükten sonra,  karşılarında masmavi uçsuz bucaksız Karadeniz görünmüştü bile…

 

Her yıl kırmızı kamyonların yolcuları taşındı durdu Karadeniz’e,  her yıl geçinmek uğruna uzandı eller fındık dallarına,  kırmızı kamyonun yolcuları sürekli değişti durdu.  Lakin yolcular Gurbet’in  ağaç altındaki mezarının yanında durup dinleniyorlar şimdi,  Süslü Cemal  her zamanki gibi  saçlarını elleriyle düzelttikten sonra o yolculuğu anlatıp duruyor. Gurbet yaban bir gelindi diye…

 

Anahtar Kelimeler : K, I, R, M, Z, A, Y, O, N, (ÖYKÜ)

Haber Yorumları ( 0 Adet)

Adınız
E-mail Adresiniz
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız
Bu Habere Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?

Son Haberler

 

Ordu Yeni Haber Gazetesi Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz :
Email Adresiniz :
Arkadaşınızın İsmi :
Arkadaşınızın E-Mail Adresi :
Varsa Mesajınız
Güvenlik Kodu Lütfen Resimdeki kodu yazınız